1 Mayıs 2012 Salı

2000 Yılından Sonra Para ve Döviz Kuru Politikaları

   2001 yılında IMF ile stand-by anlaşması ile güçlü ekonomiye geçiş adı altında program uygulamaya geçilmiş. 
   Para Politkası; finansal piyasalara istikrar sağlayacak ana hedefi fiyat istikrarı olacak. Bu programdaki fark: para politikası dalgalı döviz kuru rejimi altında uygulanmasıdır. Parasal kontrolü sağlamak için NİV (Net iç Varlıklar) üst, NDV (Net Dış Varlıklar) alt sınır uygulanmıştır. IMF kredilerin iç borç ödemesinde kullanılması parasal taban oluşacak, artışı önlemek için döviz satışı yapılmıştır. 
   Döviz kuru sistemi; serbest döviz kuru sistemi olarak belirlenmiştir. Merkez Bankası döviz piyasasına sadece iki nedenden dolayı müdahale edecektir.
-IMF tarafından verilen kredinin Hazine tarafından kullanılması sonucunda piyasada oluşacak aşırı likiditeyi strelize etmek için,
-Döviz kurundan kısa dönemde oluşacak aşrı dalgalanmaları önlemek için.

Para Politikası :
1-TÜFE oranını 2000 yılı sonuna kadar %35 düşürmek.
2-2002 yılı ortalarına kadar enflasyon hedeflemesi için önkoşulların sağlanması durumunda yılın ikinci yarısında enflasyon hedeflemesine geçilmesi.
3-Kısa vadeli faiz oranları enflasyon hedeflemesine geçilmesi. "Örtük enflasyon hedeflemesi"
4-Finansal piyasaların derinliğini arttırmak, etkin bir şekilde çalışmasını  sağlamak.
5-Merkez Bankası son kredi vermek mercii olacak geç likidite penceresi 16:00-16:30 saatleri arasında teminat karşısında bankaları sınırsız fonlayabilecektir.
6- IMF tarafından sağlanan ek finansmanların Hazine tarafından bütçe ihtiyaçlarında kullanılması ile ortaya çıkan likidite döviz satışları bankalara sağlanan finansmanın sonrasında likidite fazlasını ters repo ile sterilize edebilecektir.
   2002 yılında görülen örtük enflasyon hedeflemesi başarısı açıkça görülmüştür. TL depo işlemleri, açık piyasa işlemleri  İMKB Repo - Ters Repo işlemleri ile çekilmeye devam edilmektedir. 
Bankaların ihtiyaç duyacağı likidite ihtiyacı aşağıdaki yollar ile sağlanır:

1-Bankalar 10:00 - 16:00 saatleri arasında mevcut limitleri dahilinde Merkez Bankasına borç vermekte yada borç alabilmektedir.
2-Gün içi likidite limiti: Bankalar gün içerisinde oluşan likidite ihtiyaçlarını 09:00 - 15:00 saatleri arasında gün sonunda ödemek suretiyle Merkez Bankasında sağlayabilmektedir.
3-Geç likidite penceresi: Bankalar gün sonunda likidite ihtiyaçlarını Merkez Bankasına 16:00-16:30 saatleri arasında yeterli teminatı bulundurmak şartıyla sınırsız borçlanabilmektedirler.

   Merkez Bankası döviz kurunun serbest rejime geçmesi ile müdahale edememektedir. Sadece aşırı dalgalanmaları önlemek amacıyla müdahalede bulunabilmektedir.
   2002 yılında yüzde 35 olan enflasyon oranı 2004 yılında yüzde 9.3, 2005 yılında yüzde 7.9 düşmüştür.

   Merkez Bankası 2006 yılında açık enflasyon hedeflemesi rejimi uygulamasına geçmiştir. Para Politikası uygulaması TCMB insiyatifindedir. 2008,2009,2010 yılları içerisinde hedef %4 olarak açıklanmış, kısa vadeli faiz oranları temel politika aracı olarak kullanılmaya devam edilmiş.

Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı - Maliye Politikası

   1980 yıllarda artan bütçe açıklarına neden olan yüksek miktarda iç ve dış borçlanma stoku, enflasyon, faiz oranlarının arttırılarak büyüme için olumsuz bir ortam yaratılmış. Mevcut kaynaklarını bütçe finansmanı için kullanılması sonucunda oluşan dışlanma etkisi özel yatırım harcamalarını önemli bir şekilde azaltmış. Kamu borçlarının çevrilmesi ilişkin olumsuz beklentiler reel faiz oranlarının yükselmesine borç-reel faiz oranı döngüsüne girilmesine neden olmuş.
   Kamu bankaları yoluyla yapılan transfer ödemeleri giderler arasında görünmemiş ve banka bilançolarında faiz işletilerek aktif olarak görünmüş.IMF - DB ile yapılan görüşmelerde görev zararı olarak tanımlanan bu giderler hesaba katılınca kamu borç stoku ve faiz ödemelerindeki artış ortaya çıkmış.
  Yüksek enflasyon , düşük büyüme tuzağında kurtulabilmek için kamu kesiminin borçlanma gereksinimini azaltacak yapısal reformların yapılması gerekmekteydi. Kamu kesiminin borçlarının azaltılması, hem enflasyon hemde reel faiz oranlarının düşmesine katkıda bulunacak. Reel faiz oranların düşmesi özel yatırım harcamalarını teşvik ederek ekonomik büyümeyi hızlandıracaktır.
   Bu amaçlara ulaşabilmek için uygulanacak programda;
1-Sıkı maliye politikası, faiz dışı bütçe fazlasının arttırlması, özelleştirmeye hız kazandırılması,
2-Enflasyon hedefi ile uyumlu gelirler politikasının uygulanması,
3-Ekonomik birimlere uzun dönemli bakış açısı kazandırılması,Para ve döviz kuru politikasının uygulanması,

Döviz kuru politikasına göre enflasyon ile uyumlu 1 ABD doları 0.77 Euro oluşan döviz sepeti değer 1 yılı kapsayacak şekilde günlük olarak açıklanmıştı. Bu uygulamanın amacı enflasyonist beklentiyi düşürmektir.
Para Politikası için parasal kontrolü sağlamak için Merkez Bankası bilançosundaki Net İç Varlıklar tavan Net Dış Varlıklara taban sınırı konumuştur.  Böylelikle para ve döviz kuru politikalarını Merkez Bankasının bilançosundan takip edilebilmekteydi. 
Net İç Varlıklar kalemi genel olarak merkez bankasının dış varlıkları haricinde piyasaya ne kadar para verdiğini ve piyasadan ne kadar para çektiğini göstermektedir. Döviz kuru politikasına göre Merkez Bankası belirlenen döviz kurundan döviz satın alabilecek Türk Lirası yaratma işlemi sadece döviz satması ile yapılabilecektir. 

Merkez Bankasının Politika Araçları :
-Zorunlu karşıklı oranı , disponibilite oranı,
-Açık Piyasa işlemleri,
-Bankalararası piyasa işlemleri,
-Döviz Piyasası işlemleri.

Programının uygulanası ile enflasyon oranı beklenenin üzerinde gerçekleşmiş Türk Lirası aşırı değer kazanmış ithalat artarak ihracat azalmış ve cari işlemler açığı artmış.

Bankacılık Krizi - Maliye Politikası

   Finansal liberalizasyon sürecinde geçekleştirilen bankacılık sektörüne giriş ve rekabeti kolaylaştırıcı yasal ve kurumsal düzenlemelerin etkisiyle sektörde göze görülür bir gelişme olmuştur. Büyük ölçüde menkul değerler cüzdana yansıtılırken kredililer çok düşük düzeyde kalmıştır. Bu olumlu gelişmlere karşın üretim faaliyetlerinin desteklenmesi, uzun vadeli yatırımlara dönüştürülmesi açısında başarı elde edildiği söylemek zordur. Nedenler ise makroekonomik istikrarsızlık ve yanlış kamu politikalarından kaynaklanırken, bankacılık sektöründeki yapısal bozukluklar düzenleme ve denetim yetersizliğinden kaynaklanmıştır. Kamu kesimi borçlanma gereksinimi finansmanına yönelik politikaların etkisiyle kamuya kaynak aktarır hale gelmiş, yüksek faiz oranları arbitrajı teşvik etmiş bankalar yurt dışından borçlanarak kamu kesimine finansman sağlamış. Bankacılık sektörünün döviz açık pozisyonların artması ile sonuçlanmış. 
   Reel Sektörde bile faaliyet dışı karlar faaliyet karının çok gerisinde kalmış. Denetim yetersizliği saydamlık eksikliği, kaynak sağlamadan eksiklik bankacılık sistemini likidite , faiz, kur risklerine karşı kırılgan hale getirmiş. 1994 krizi ardından 1990 yılların sonundan yaşanan kriz ile büyük zarar görmüş. 

   2001 ortalarına doğru uygulama programına gidilmiş, temek hedefleri arasında kamu bankaların yeniden yapılandırılması Tasarruf Mevduat Sigorta Fonuna (TMSF) devredilmiş bankaların işlemlerini kısa sürede tamamlaması krizden olumsuz etkilenen bankaların sağlıklı yapıya kavuşturulması yer almış. Görev zararı ile bu zararlar tahakkuk etmiş faiz karşılığında DİBS verilerek zarar tasfiye edilmiş. 1990 yılların ikinci yarısında TMSF ye devredilen bankaların yirmiye yakın banka ile çalışma başlatılmış, bir kısmı birleştirilmiş bir kısmı yerli ve yabancı yatırımcılara satılmış.

1994 Krizinde Maliye Politikası

   Kamu ve özel sektörlerin davranışları ile açıklamak mümkündür. Kamu sektörü hükümetin uyguladığı maliye ve para politikaları ile özel sektör davranışı ise bekleyiş ve eylemleri ile değerlendirilmektedir.  Krizin maliye politikasına bakan kısmı kamu açıkları ve bunların finansmanı yöntemidir. Kamu açıklarının finansmanı iç borçlanma yolu seçilmiştir. Bu dönemde kamu harcamaları azalmadığı gibi arz-yönlü iktisat politikaları doğrultusunda vergi indirimlerine gidildiğinden kamu açıkları büyümüştür. Dış kaynak ile beslenen ekonomi faizlerin düşürülmesi ile kısa vadeli fonlar cazip olmaktan çıkmış ciddi bir finansal sıkıntıya girilmiştir. Türk Lirasının değerlenmesi ile ihracatın yeterli düzeyde yapılmaması döviz ihtiyacını arttırmış.
   Hükümet kısa vadeli borçları azaltarak Merkez Bankasından kısa vadeli avans ağırlık vermeye başlamış. Hükümetin kısa vadeli avansa başvurabileceği miktar bütçe ödeneklerinin %15 i sınırlıdır. 1993 yılında döviz rezervlerinin 30% ulaştı. Merkez Bankası parasal disiplin sağlayacak gücünü belirli ölçüde kaybetmiş oldu.

Krizden sonra parasal disiplin sağlamak üzere kısa vadeli avanslarla ilgili kısıtlayıcı düzenlemeye gidildi. Devler diğer finansman aracı olan iç borçlara yüksek oranda faiz vererek yeniden yönlendi.

Türkiyede Sermaye Hareketlerinin Serbestleştirilmesi

   1980 yılında başlayan ekonomik ve finansal reformlar ile birlikte başlamış ve 1989 yılında tamamlanmıştır. 1980 yılından önce sermaye hareketleri 17 sayılı kara çerçevesinde döviz kontrolleri ile gerçekleşmekteydi. Yerleşik olmayanların Türkiyedeki yatırımlardan sağladıkları gelir ve karların transferi yasaktı. İhracatçıların ihracat gelirlerini üç ay içinde Türkiyeye getirmeleri gerekmekteydi. İthalat yıllık plan çerçevesinde Ticaret Bakanlığının talimatı Merkez Bankasının onayı ile gerçekleşirdi.

   Sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi 1983 yılında başlamış kısmen serbestleşmiş ve tam serrbestleşme 1989 yılında 32 sayılı kararla tamamlanmıştır. 1981 yılının Mayıs ayında Merkez Bankası günlük döviz kurlarının belirlenmesine ek olarak kcurun yüzde 6 sı civarında daha düşük veya yüksek döviz kuru belirleme serbestisi vermiş.
Bankaların pozisyon limitleri kaldırılmış, Bankalara ve özel finans kuruluşlarına ihtiyaç olduğu takdirde belirlenen likidite oranı ve döviz riski oranı çerçevesinde döviz işlemleri yapma yetkisi verilmiş. İhracat ve görünmeyen işlemlerin gelirlerinin en az yüzde 20 zorunlu olarak Merkez Bankasına yatırılmaktaydı.
1980 yılının ilk yarısında sermaye girişleri sınırlı olmakla birlikte yılın ikinci yarısında  sermaye girişlerinin miktarında önemli artış elde edilmiş.

Ödemeler Dengesi istatistikleri, sermaye akımı dört başlık altında toplanabilir.
1- Yabancı Doğrudan Yatırımlar,
2- Portföy Yatırımları,
3- Kısa Vadeli Banka Kredileri,
4- Uzun Vadeli Banka Kredileri.

Sermaye Hareketlerinin Vadeleri: 1989 yılında sonra Türkiyeye gelen sermaye önemli bir kısmı vadeli sermaye akımları oluşturmaktadır çoğunlukla yabancı bankalardan sağlanan kredileri içermektedir. Uzun vadeli sermaye akımları bankalar ve özel sektör tarafından alınan kredilerden oluşmaktadır.

Sermaye Hareketlerinin Çeşitleri: Kısa ve Uzun vadeli banka kredileri sermaye hareketlerinin serbestleşmesine en çabuk ve en büyük miktarda cevap veren sermaye çeşidini oluşturmaktadır. Bu dönemde kısa vadeli sermaye akımları bütçe açığının finansmanı için kullanılmıştır.

Sermaye akımlarının Kaynağı:1980 yılından sonra özel sermaye akımlarının toplam sermaye içerisindeki payı artmaya başlayarak önemli oranlara ulaşmıştır. Bu akım ile istikrarlı bir makro ve mikro ortamın oluşması, fiyat istikrarı, düşük enflasyon amaçlayan para politikası, güçlü maliye politikası güçlü bankacılık sistemi - denetimi , şirket yönetimidir.

Hükümetler bütçe finansmanı gereksinimini sadece kısa vadeli banka kredileri ile teşvik edebilmiştir.

Sermaye hareketlerinin serbestleşmesi büyümeye olumlu yönde etkilemek yerine büyüme oranında dalgalanmalar yapmaktadır. Sebebi ise istikrarlı bir makro ekonomi alanın olmaması, etkin çalışan yurtiçi finansal piyasaların olmaması, güçlü finansal sistemin ve denetimin olmamasıdır. Yabancılar doğrudan yatırmları cazip olmadığı gibi yüksek bütçe açıkları sadece kısa vadeli sermaye akımlarını teşvik edebilmiştir.

Yüksek bütçe açıkları istikrarsız makroekonomi ortamı risk primini arttırarak faizlerin artmasına ve Türk Lirasının değer kazanmasına sebep olmuştur.