9 Haziran 2024 Pazar

Kara- Deniz - Hava Hakimiyet Teorileri

 Karar, deniz ve hava hakimiyet teorileri. 19. yüzyıl Avrupa 'sında büyük ülkeler,


gücü ve zenginliği çevre bölgelere hakim olmakla eş değer görmüşlerdi. Ülkelerin gücü ve zenginliği, sahip oldukları çevre bölgelere bağlıydı. 

Dolayısıyla coğrafi işaretleri gereği, yayılma ve egemenlik alanını genişletme şansı olmayan devletler, güçlü devlet olamayacaktı. Bu durum ülkelerin kendilerine uygun siyasal görüşler geliştirmesine yol açtı. 

Bu noktada dünyanın stratejik ağırlık merkezlerini saptamaya yönelik olarak ortaya atılan geopolitik teoriler şunlardır. Karar hakimiyet teorisi,  İngiliz harfolt mekaniğidir 20. yüzyıl başlarında geopolitik anlayışa, deniz egemenliğine karşılık, kara gücünü ön planda tutan yeni bir görüş getirdi. 

Bu teorisinde denizlere egemen olma çağının artık önemini kaybettiğini, yeni uluslararası sistem içerisinde dünya egemenliğini, kara güçlerinin sağlayacağını savundu. Asya, Avrupa ve Afrika 'nın dünya adası oluşturduğunu, diğer kıtaların dünya adasının uyduları olduğunu belirtti. 


Doğu'da Sibirya, Batı'da Volga, Kuzeyde, Buzdenizi ve Güneyde Himalayalar ile sınırlanan alanı, Hartlint olarak kabul eden, daha sonra bu sınırları genişleterek Avrupa Rusya 'nın tamamını merkez bölge içinde müteala etti. 

Merkez bölgesini kontrol eden iki önemli kuşak vardır. İç kuşak Merkez bölgesinin çevresinde Almanya, Avusturya, Balkanlar, Türkiye, İran, Pakistan, Hindistan ve Çin 'i kapsayan kuşaktır. ve Kanada'dan oluşan kuşaktır. 

Doğu Avrupa 'ya hakim olan merkez bölgesini, merkez bölgesine hakim olan dünya adasını, dünya adasına hakim olan dünyayı kontrol eder. Deniz hakimiyet teorisi, Amerikalı Amiral Alfred Mahan, bir devletin büyüklüğünün kıyılarının uzunluğu ve limanlarının özelliğiyle ölçülebileceğini, dolayısıyla uluslararası ilişkilerin düzenlenmesinde ve dünya politikasının kontrolünde hakim unsurun deniz egemenliği olduğunu ortaya koydu. 


Mahan ulusal yayılmanın denizlere yönelmesi gerektiğini, deniz egemenliğinin Amerika Birleşik Devletleri 'ni, dünya egemenliğine götüreceğini söylüyordu. Mahan kitabının Deniz Gücünün Unsurları adlı bölümünde, bir ülkenin Deniz Gücü için, bir devletin denize olan coğrafi konumu, Ülkenin fiziki yapısı yani ülkenin doğal kıyı şeridinin yapısı, coğrafi alanın fiziki ve beşeri coğrafiye etkisi, nüfus gücü, toplum yapısı ve ülkelerin yönetim yapısı olmak üzere, altı faktörün etkili olduğunu belirledi. 

Mahan 'ın güç denizlere egemen olmakla kazanılır, politikasına ilişkin eserleri, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Japonya ve özellikle Almanya'da büyük ilgi gördü. Bu nedenle 2. William zamanında Almanya, dünyada büyük güç olabilmenin yollarını denizlerde aramaya yöneldi. 

Eserlerinde ülkelerin uluslararası ilişkilerinde, ticaretin büyük öneme sahip olduğunu belirten Mahan, dünya üzerindeki savaşların, dünya ticaretinde mümkün olduğu kadar çok avantaja sahip olmak için yapıldığı iddiasında bulundu. 


17., 18. ve 19. yüzyıllar üzerine yaptığı incelemeler sonunda Mahan'da, dünya üzerindeki tarihsel uğraşların genellikle denizlerin kontrolü için yapılan sürekli bir mücadele olduğu kanısı oluştu. Bu kanıyla dünya egemenliğinin anahtarı deniz yollarının kontrolündedir, tezini ortaya attı ve savundu. 

17. Hava Hakimet Teorisi 2. Dünya Savaşından Sonra Geliştirilen Teorinin Temelleri  atılmıştır. Teori, hava gücünün kara ve deniz gücünden üstün onları kuşatan ayrıca bu iki gücün etkisinde olduğu kadar onları etkisini alan bir güç olduğu esasına dayanır. 

Teorinin temel felsefesini, havaya hükmeden bir millet tüm dünyaya hükmeder. Bu sebeple havacılıkta üstün olmak gerekir, düşüncesi oluşturur. 2. Dünya Savaşından Sonra Dünya Genelinde Gerçekleşen Vietnam Savaşı, Panama ve İran Krizleri, Körfez Savaşı ve teorinin temel felsefesini, havaya hükmeden bir millet, tüm dünyaya hükmeder. 



İkinci dünya savaşından sonra ortaya çıkan ve hava gücüne dayanan bu yeni egemenlik kavramı hızla gelişmeye başlamıştır. Deniz gücünün kara gücüne direkt etkisi sınırlıdır. Bu sınırlılık hava gücünün kullanımı ile aşılır hale gelmiştir. 

Hava gücü deniz gücünün dayandığı, hareket kolaylığından daha fazla bir serbestliğe ve onun ulaşamayacağı noktalara erişme gibi üstünlüklere sahiptir. Hava araçları devletlerin doğal güvenlik alanları kabul edilen çöl, dağ, deniz gibi engelleri kolayca aşabilmektedir. 

Hava gücünün üstünlüğüne dayalı görüşün en güçlü savunucuları Amerika ve İngiltere'dir. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder