23 Temmuz 2023 Pazar

Alman Ekonomisi Nasıl İflas Etti

 


Tarih 11 Kasım 1918 Saat 10 suları. Alman Fransız ve İngiliz delegeleri Fransa'ya bağlı retondeste yer alan ormanında küçük bir tren vagonunda bir araya gelir


Taraflar bir saat içerisinde daha sonraları 11 Kasım 1918 ateşkesi olarak adlandırılacak olan bir anlaşma imzalar. Bu antlaşma Almanya'nın Birinci Dünya Savaşını kaybettiğini kabul ettiğinin yazılı belgesidir. Bundan birkaç ay sonra Haziran 1919 da imzalanan Versay Barış Anlaşması'ysa tabiri caizse Almanya'nın ölüm fermanı olur anlaşmanın koşulları o kadar ağırdır ki Alman halkı tarafından Versay anlaşması ihanet olarak tanımlanır. Zaman, Alman halkının ne kadar haklı olduğunu gösterecektir. Zira 1919, 1923 yılları arasında Almanya'da Görülen ekonomik ve siyasi istikrarsızlık bu anlaşmanın koşullarıyla yakından ilgilidir. 



 


Uygulanan yanlış ve doğru politikalara değineceğiz. Ve dibi gören bir ulusun nasıl yeniden toparlandığına şahit olacağız. Y
üz yıl öncesine 1920 li yılların Almanya'sına gidiyoruz. Bu bir ülkenin nasıl iflas ettiğinin hikayesi


Almanya'nın ekonomik olarak çöküşü biraz önce de bahsettiğimiz gibi Versay Anlaşması'nın ağır koşullarıyla yakından ilgiliydi. Fakat bu çöküşün farklı sebepleri de vardı.


ülkelerin Birinci Dünya Savaşı esnasında artan askeri maliyetleri karşılamak için uyguladıkları yöntemler farklılık gösteriyordu. Örneğin Fransa bu giderleri karşılayabilmek için bir gelir vergisi çıkartmıştı. Buna karşılık Alman imparatoru ikinci Wilhem ve Alman Meclisi Reis Tarks Savaşın gittikçe artan maliyetlerinin borçlanarak karşılamaya karar vermişti. Savaşı kazandıktan sonra mağlup devletlerden alacakları tazminatlarla bu borçları kolayca kapatabileceklerini düşünüyorlardı



Ancak işler düşündükleri gibi gitmedi. Birinci Dünya Savaşı sona erdiğinde Almanya mağlup devletler safındaydı. Ve şimdi savaş sırasında aldığı borçlara ek olarak galip devletleri ödemesi gereken ağır bir tazminat yüküyle karşı karşıyaydı

 

Hükümet 1919 yılı itibariyle oluşmaya başlayan devasa bütçe açığını durmaksızın para basarak finanse etmeye çalıştığı. Ancak bu durum Alman markanın hızlı bir şekilde değer kaybetmesine neden oldu


1919  yılının sonlarına gelindiğinde bir Amerikan doları 48  Alman markına karşılık geliyordu. 1921  yılının ilk çeyreğinde bir dolar 80  marka, 1922 yılı başlarında 320  marka ve aynı yılın sonlarında ise bir Amerikan doları tam 6400  marka karşılık geliyordu. Artık enflasyon hiper enflasyona dönüşmüştü. Alman hükümeti en hızlı para basma makinelerinin bile ihtiyaçlarını karşılamadığını fark etti



1922 yılının ekim ayına gelindiğinde
Almanya'nın hazinesinde savaş tazminatlarını ödeyebilecek parası kalmamıştı. 
Hükümet savaş tazminatı taksitlerini maden karşılığında ödemeyi teklif etti. Ancak bu teklif galip devletler tarafından reddedildi. Misilleme olarak Fransa ve Belçika Almanya'nın sanayi bölgesi olan Ruh bölgesini işgal etti


Amaçları tazminat ödemelerine karşılık sanayi mallarına el koymaktı. Tüm bu gelişmeler karşısında Almanya Şansölyesi Wilhem halkın motivasyonunu düşürmemek adına bu işgale karşılık pasif direniş çağrısı yaptı bu süre içerisinde grev yapan işçilere hükümet tarafından maddi destek sağlandı. Ancak işgalin sonuçları Reymar Hükümeti için yıkıcı olacaktı. Zira bölgedeki işçilere ödeme yapmak için daha fazla para basmaya karar verdiler



Daha fazla para basmak zaten değeri oldukça düşmüş olan Alman markanı daha fazla değersizleştirmek anlamına geliyordu. 19 Kasım 1923 tarihine gelindiğinde bir Amerikan doları tam olarak 4.2 trilyon Alman markına karşılık geliyordu



Alman markı Amerikan doları karşısında adeta fitili ateşlenmiş bir bomba gibi patlıyordu. Halk el arabasına paraları doldurup alışverişi öyle çıkıyordu. Çünkü evden markete gidene kadar alınacak ürünlerin fiyatı ikiye katlanıyordu


özellikle 1923 yılı sonlarında bu fiyat artışları öyle bir seviyeye gelmişti ki bir kahve içmek istenilse kahveyi alıp bitirene kadar kahvenin fiyatı artıyordu


Bu nedenle insanlar kazandıkları para ellerine geçer geçmez gıda alışverişine koşuyordu. 1921 yılında 100.000  birikimi olan bir aile zengin kabul edilirdi. Ancak iki yıl içerisinde bu para bir kahve dahi alamayacak kadar değersiz hale gelmişti



1
923  yılında Almanya'da bulunan Alman asıllı Amerikalı ressam George Gross o günleri şöyle anlatıyor. Vitrinde oyalanmak bir lükstü. Çünkü alışverişin hemen yapılması gerekiyordu. Fazladan bir dakika bile fiyat artışı anlamına geliyordu


örneğin bir tavşan mağazaya girdikten birkaç dakika sonra iki milyon mark daha pahalıya mal olabileceğinden hızlı bir şekilde satın almak gerekiyordu. Milyonlarca Mark gerçekten hiçbir şey ifade etmiyordu. Insanlar paralarını el arabalarında ve sırt çantalarında taşımaya başlamak zorunda kaldılar


Ben de sırt çantası kullandım. O yıllara tanık olmuş isimsiz bir Alman ise başka şeyleri sorguluyordu. Küçük birikimleri olan insanlar yok edildi. Fakat büyük fabrikalar bankalar ve multi milyonerler bu durumdan hiç etkilenmemişe benziyor


Ordu, kazançlarını korumaya devam ettiler. Bu büyük holdingler bir şekilde kayıptan korunuyordu. Ama halk kitlesi tamamen dağılmıştı. Ve kendimize sorduk. Bu nasıl olabilir



Nasıl oluyor da hükümet insan yığınlarının hayat birikimlerini yok eden bir enflasyonu kontrol edemiyor ama büyük kapitalistler her şeyi zarar görmeden atlatabiliyor. Bunu yaşayan bizler anlam ifade eden hiçbir cevap alamadık


Iktisat biliminde paranın piyasada istenilenden fazla bollaşması durumu hiper enflasyon olarak adlandırılır. Her krize para basarak çözmeye çalışmak enflasyonun daha da yükselmesine sebep olur


Işte 1918, 1923  yılları arasında Almanya'nın başına gelen tam olarak buydu. Devletin bütçe açığını kapatmak adına çılgınlar gibi para basması ülkeyi büyük bir buhrana sürüklemişti. Geçmişten günümüze ulaşan binlerce kare bize



Almanya'da yaşanan hiper enflasyonun boyutları hakkında fikir veriyor. Sokakta banknotlardan kule yapan çocuklar üşüyünce para yakan insanlar caddelerden para süpüren çöpçüler duvarları kaplamak için kullanılan banknotlar ve daha niceleri 
dönüp bakınca bu fotoğrafların her biri sanki bir film setinden fırlamış gibi geliyor. Ancak hepsi gerçek. Peki insanlar hiper enflasyonun yıkıcı etkilerinden kaçınmak için neler yapmışlardı


tahmin edilebileceği gibi elinde birikimi olan Almanların neredeyse tamamı paralarının değerini korumak için döviz satın almıştı. Ancak bu yatırımlar Alman markanın daha fazla değer kaybetmesine neden oldu. Her krizde olduğu gibi 1923  krizinde de kazananlar ve kaybedenler vardı



Anlaşmalarını Alman marka üzerinden yapan borçlu iş adamları arazi ve ipotek sahipleri paranın değersizleşmesi sonucunda borçlarını kolayca kapatabilir hale geldiler


Ancak alacaklılar için aynı şey söz konusu değildi. Maaşlı çalışanların büyük bir bölümü 1923yılına kadar büyük bir sorun yaşamamıştı. Çünkü enflasyon arttıkça maaşlar da artıyordu. Fakat 1923  yılının sonlarına gelindiğinde bu durum değişti


artık maaşlar enflasyona ayak uyduramıyordu. Maaşlı çalışanların aksine öğrenci, emekli ya da sosyal yardım alan sabit ücretli vatandaşların durumu daha da kötüydü. Bu süreçte kazananlardan biri de çiftçilerdi


Çünkü ne olursa olsun insanlar beslenmek zorundaydı. Ve enflasyon arttıkça gıda ürünlerinin fiyatı da artıyordu. Almanya için hiper enflasyonun sosyal ve politik maliyeti yüksekti


bir ömür boyu ödenmesi planlanan emekli maaşları tamamen ortadan kaldırıldı. Politik olarak hiper enflasyon hem solda hem de sağda radikalizmi körükledi. Ekonomiye güven azaldı ve ticaret durma noktasına geldi. Işsizlik arttı. Ücretler ise dibi gördü


1923 yılının sonlarında Reymar Hükümeti ardı ardına patlayan isyanlarla karşı karşıya kaldı. Tüm bunlara rağmen bir süre sonra Alman ekonomisi toparlanma sürecine girdi


Bu toparlanmanın mimarı Reymar Cumhuriyeti'nin 1923 - 1929 yılları arasındaki dış işleri bakanı Gustavosman'dı. Stresman 1923  hiper enflasyonu Dört ayrı hamlede ve yalnızca birkaç ay içerisinde sona erdirdi


Stresmanın ekonomik olarak yaptığı ilk hamle yaklaşık bir yıldır devam etmekte olan bir politikayı sonlandırmak oldu. Ruh bölgesindeki işçilerin pasif direnişine son verdi. Bu malların yeniden üretileceği anlamına geliyordu


Bu şekilde hükümet işçileri desteklemek için para basmak zorunda kalmayacaktı. Almanya'nın savaş tazminatlarını en kısa sürede ödemeye başlayacağını garanti ederek Fransa ve Belçika'yla bir anlaşma sağladı


Böylece Ruh bölgesindeki işgal son buldu. Yeni bir para birimi basıldı. Yatırımcılar ve halk bu yeni para birimini destekledi. Mark altına endeksliydi. Ve çok sayıda basılmadığı için yabancı para birimleri karşısında değerini koruyabildi


Streysma'nın son hamlesi ise hükümet giderlerini kısmaktı. Bu süreçte 700.000 civarında kamu çalışanı işten çıkarıldı. Böylece hükümetin kasasında oluşan bütçe açığı nispeten de olsa kapatılabildi

-

1924 - 1929  arasındaki dönem Reymar Cumhuriyeti'nin altın yılları olarak anıldı. Ancak durum gerçekten de böyle miydi? Almanya ekonomik olarak eskiden olduğu kadar güçlü müydü? 



Bu soruların kesin bir cevabı yok. Çünkü ekonomik iyileşme her alanda eşit derecede gerçekleşmemişti. Örneğin 1928  endüstriyel üretim seviyeleri Birinci Dünya Savaşı'ndan önceki dönemde olduğundan daha yüksekti

 

Buna karşılık tarımsal üretim savaş öncesindeki seviyelere ulaşamamıştı. 1925 , 1929 yılları arasında ihracat yüzde 40  oranında artmış ancak Almanya ihracattan elde ettiği paranın çok daha fazlasını ithalata harcamıştı



Ücretler her geçen gün daha da iyi bir hale geliyordu. Fakat işsizlik oranları hala çok yüksekti. Hal böyle olunca Almanya'nın içinde bulunduğu durumu fırsata çeviren bazı gruplar siyasi olarak güç kazanmaya başladı


Adolf Hitler'in de mensubu olduğu, nasyonel sosyalist işçi partisinin üye sayısı 1920 yılında 2000 civarındaydı. 1923  sonlarına gelindiğindeyse bu sayı 20.000 aşmıştı


Almanya'nın içinde bulunduğu ekonomik durum iktidara giden yolda Hitler'in önünü açıyordu. Ihtiyacı olan şey güçlü bir söylem ve ekonominin kötü gidişatından sorumlu tutacağı bir günah keçisiydi. Ona göre ekonominin kötü olmasından Yahudi iş adamları ve  Yahudilere ait bazı işletmeler sorumluydu. Bu politika halk nezdinde de kabul gördü. 1928  nasyonel sosyalist işçi partisi Alman Meclisi Reis Tak'ta yalnızca 12  sandalyeye sahipti


1932 yılına gelindiğindeyse temsilci sayıları  230'a yükseldi. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder