28 Ocak 2024 Pazar

Leonardo da Vinci



Bazı insanlar yaşadıkları dönemin fazlası olmuşlardır. Bazılarıysa yüzyılın ötesindedirler. Leonardo Da Vinci de böylelerinden. Ki kendisi çoğu bilim çevresince bin yılın dahisi olarak kabul ediliyor


Peki bir insan nasıl ve neden böyle bir unvana sahip olabilir? Onu bu kadar değerli ve özel yapan neydi? Leonardo Da Vinci, günümüz dünyasında birçokları tarafından sadece sanatçı kişiliğiyle bilinir


Bunun en önemli nedeni yaptığı tabloların müthiş bir ünev ve birçoğu gerçeğe dayanmayan efsanelere konu olmasıdır. Halbuki resim sanatı Leo için ilk sıralarda olan bir eğilim bile değildi


Kendisi döneminin en önemli filozofu, astronomu, mimarı, mühendisi, mucidi, matematikçisi, anatomisti, müzisyeni, heykeltıraşı, botanistiği, jeoloğu, kartografı, yazarı ve ressamıdır. 



Leonardo Da Vinci, 15 Nisan 1452 İtalya'nın Vinci kasabasında doğdu. Enteresan bir çocukluk dönemi geçirdi. Çünkü annesi Katerina, yoksul, genç ve fakir bir kadındı sıradan halkın bile en altından geliyordu. Babası ise Soylu'ydu. Bu iki ismin evlilik dışı çocuğu olan Leonardo, gayrimeşru çocuk ünvanıyla dünyaya geldi. Vaftiz töreninde bile herkes hazırdı. Bir kişi hariç. Annesi


Evlilik dışı doğmasından kaynaklı olarak annesinden ayrı bir şekilde baba evinde yaşayan Leo, annesini çok ender olarak görüyordu. Katerinaya dair çok az şey biliyoruz


Ancak Da Vinci'nin ileride başlayacak olan Osmanlı merakının annesinden kaynaklı olduğu rivayetler arasındadır. Çünkü Katerina ismi Osmanlı'daki köle kadınlar için sık kullanılan bir isimdi ve Da Vinci'nin annesinin de Osmanlı'dan alınmış bir köle kadın olduğu, delillerle desteklenen bir iddiadır. Hatta geçtiğimiz yıllarda yayınlanan Da Vincist Demons isimli dizide bu konu sıklıkla vurgulanmış ve Da Vinci'nin köklerinin İstanbul'a dayandığı, bunun da annesinden kaynaklandığı işlenmiştir



Nitekim annesiyle ilgili ne Leonardo, ne de tarihi kaynaklar bize fazlaca bir şey anlatmıyor. Sonuçta Leonardo'ğu resmi olarak gayri meşru çocuk sıfatına sahipti ve dönemin yasaları gereğince gayrimeşru çocuklar okula gidemezdi. Bu nedenle Leo, gününün büyük bölümünü evde ya da kırlarda gezinerek geçiriyordu. Leonardo için okula gitmemek belki de o günlerde kötü görünen bir durumdu böylesine meraklı bir çocuğun elinden geleceğinin alınması onun için hiç kolay değildi. Ama Leo'nun bir şansı vardı. Amcası Francesco. Babası notlarında Francesco'yu sorumsuz Vurdumduymaz bir alkolik olarak birkaç cümleyle anlatmış. Ancak talih nasıl da yanlış çıkarıyor ön yargılarımızı. Çünkü Leo için amcası Francesco hayattaki en önemli insandı ona en çok sevgi gösteren amcası Francesco'ydu. Ve bu alkolik, sorumsuz, çapkın adam Leonardo'ya ilk bilimsel düşüncelerini aşılayan, okula gidemese de öğreneceklerinden çok daha fazlasını veren kişiydi



Leonardo'ya yaşadığımız dünyayı sorgulamayı, bilimin insanoğlu için önemini öğretti ve daha da önemlisi Leon'un en büyük tutkusu olan anatomi sevgisini o aşıladı. Ölmüş böceklerin açarak canlıların iç organlarını Leonardo'ya anlatırken aslında bir masal dünyasının kapısını açmıştı çok sevdiği yeğeni için. 14  yaşına kadar yaşayan Leonardo, büyükanne ve büyükbabasının ardı ardına ölmesi üzerinE 1466 babasıyla birlikte Floransa'ya gitti. Floransa. Sanki talih Leonardo efsanesini doğurmak için çabalıyor gibi. Okula gidemediği için evde çizim yapmaya devam eden Leonardo'nun çalışmalarıyla karşılaşan babası Büyük bir şaşkınlık yaşadı. Bunlar bir çocuğun resimleri olamayacak kadar başarılı çalışmalardı. Babası Leonardo'yu elinden tutarak Floransa'nın en önemli sanat atölyesinin sahibi ve olan ustaya götürdü. Küçük bir çocuğun bu çalışmalarına hayran kalan usta Leonardo'yu okuluna almayı kabul etti. Bu sanat okulunda sadece resim çalışmaları yapılmıyordu



Ancak yetenekleriyle kabul edilen öğrenciler felsefe, heykel, matematik gibi alanlarda öğrenim görmekle beraber Rönesans'ın önemli sanatçılarına da çıraklık yapma şansını yakalıyorlardı


Öyle çok boyutlu bir öğrenim Verokio'ya göre gerçek bir sanatçı için vazgeçilmez bir gereksinimdi. Ve Rocke Usta. Yıllar onun parmaklarına bir incelik vermişti. Ellerinden çıkan her şey güzeldi yaşanacak olan şu olay hemeroki usta hem de Leonardo için önemli bir dönüm noktası olacaktı. Ve hemeroki Usta'ya bir sipariş gelmişti. İsa peygamberin vaktiz edilişini resmedeceği bir tablo olan bu siparişe Dönemin geleneklerince ustalar çıraklarının küçük bölümlerin çizimlerini yapmalarına müsaade ederek onlara öz güven kazandırır ve yeteneklerini kanıtlamaları için şans verirlerdi. Tablodaki iki küçük meleğin çizimini Leonardo'ya verdi


Işte o zaman usta, ızdırap ve ümitsizlik saatinin çaldığını duyar. Ve tablosuna çırağı tarafından eklenen melek karşısında sanatını ne kadar aşılmış olduğunu acı acı anlar


Anlatılanlara göre bir çocuğun kendisinden daha iyi resim yaptığını görmekten öfkelenen o günden itibaren bir daha elini fırça almamaya karar verir. Bugün hala Floransa'da Ofizm Müzesi'nde görülebilen bu diz çökmüş melek o tertipli ve soğuk tabloda yolunu şaşırmış bir güneş üzmesi gibidir. Yirmili yaşlarına gelen Leonardo, artık tüm İtalya'nın soylu aileleri arasında tanınan ve saygı duyulan bir bilim insanı konumuna yerleşmişti bile



Leonardo Da Vinci, aynı zamanda bir vejetaryendi. Tüm canlıların yaşam hakkı olduğuna inanan Leo, ömrünün sonuna kadar vejetaryen olarak yaşadı. Herkes deri ve kürk elbiseler giyerken o küçüklüğünden beri keten elbise giymeyi tercih etti


Bir pazara ya da panayıra gittiği zaman nerede kafeslenmiş bir hayvan görse parasını verir ve onları özgürlüğe bırakırdı. Ayrıca kendisi hem sağ elini hem de sol elini kullanabiliyor


Bir eliyle resim yaparken diğeriyle de yazabiliyordu. Daha da ötesi yazdıklarını normal şekilde değil, sağdan sola olarak ters yazıyordu. Yazıları ancak ayna yardımıyla okunabilir


Kısacası Leo, sıra dışı olmanın bile sıradanlaştığı bir zeka. Yine onun karakterine dair bilmemiz gereken diğer bir özelliği ise yıllar sonra da incelenen cinselliğe yaklaşımıdır üreme faaliyeti ve bununla bağlantılı olan her şey o kadar iğrençtir ki insanlar hoş yüzler ve duygusal eğilimler de olmasa kısa sürede yok olacaktır sözü daha sonra Sigmon Freud tarafından analiz edilmiş ve Freud Leonardo'nun Fregid olduğuna hükmetmiştir


Bu rahatsızlık cinsel manada diğer bireylere karşı yaşanan soğukluk anlamına geliyor. Pek çok sözünden hareketle Freud onun bu hastalıktan muzdarip olduğunu söylemiştir


Anlaşılabileceği üzere de Da Vinci evlenmemiş ve herhangi bir kadınla bir ilişkisi de duyulmamıştır. Eş cinsel olduğu iddia edilmiş, yargılanmış, bazı tarikatlar tarafından bir yıl boyunca gizlice takibe alınmış ancak hiçbir delil getirilememiştir


Leonardo Da Vinci daha yaşarken ünü yayılan ve bugün bile eserlerine dehasına hayranlık uyandıran bilmecemsi bir gözle bakılan İtalyan Rönesansı'nın yetiştirdiği bir dahi Sigman Freud'un Leonardo'ya ilgisini 9 Ekim 1889 tarihinde bir arkadaşına yazdığı mektupta kullandığı şu cümlelerden anlıyoruz. Kadınlarla bir aşk macerası yaşadığına dair elimizde hiçbir belge bulunmayan Leonardo Gelmiş geçmiş solak kişilerin en ünlüsüydü. Diye yazmış Sign Freud. Freud'un Leonardo'nun dehasına ve yaşantısına zaten ilgisi vardı. Ancak yang'a yazdığı gibi onu Leonardo'nun eserlerini analiz etmeye götüren gerçek sebep ise bir hastasının Leonardo'ya çok benzemesidir. Aynı mektupta Freud, İtalya'dan onun çocukluk ve gençlik dönemi hakkında kitap getirtmek istediğinden bahseder


Gençlik dönemine ait çok fazla bilgi yoktur. Sonraları Milano Dükü'nün sarayında göreve başlar ve hakkındaki bilgileri bu tarihten sonra daha kolay ulaşma şansını buluruz. Ancak Freud'un ilgisini çeken asıl konu Leonardo'nun çocukluk dönemi ve neden sıklıkla eserlerini tamamlamadan bıraktığıdır. Ünü yayılmaya başladığı dönemlerde sürekli resim siparişi alırken o birkaç işle ilgilenir. Bazılarını ise tamamlamadan bırakır ve mühendislik ya da anatomiye odaklanır


Hatta öyle dönemler vardır ki fırçayı eline neredeyse gönülsüz aldığını söyleyecek dönemler yaşamıştır. Sanat tarihi yorumcularından bazıları MichaelJello'nun da birçok eserini tamamlamadan bıraktığı ve bunun sebebinin ünlü ressamların bize göre olağanüstü eserlerinin onlar için sadece kafalarındaki eserin yetersiz bir yansıması olması yüzünden olduğunu söylerler. Leonardo'yu bir romanında başkahraman yapan Dimitri Sergeic, Leonardo'nun tamamlanmamış eserleri hakkında şöyle der. Leonardo'daki her şeyi tanıyarak ve serin kanlı düşünerek mükemmelde saklı, en derin gizemleri araştırıp ele geçirme yolundaki O dindirilmez güçlü tutku Leonardo'nun eserlerini her zaman yarım kalmak gibi bir talihsizlikle karşı karşıya bırakmıştır. Freud bunu Leonardo'nun sevgi ve nefret kavramlarına bakışıyla açıklamaya çalışır


Buna dayanak olarak Leonardo'nun bir cümlesini kullanır. Büyük Sevgiler, sevilenin adam akıllı tanınmasından kaynaklanır. Sevgi objesi yeterince tanınmadığı zaman yeterince sevilemez


Freud, Leonardo'nun bu cümledeki yanlışını da bildiğinden emin olarak der ki bir nesneye karşı sevgi ve nefret duyguları beslemek için bu duygulara konu edilen nesneyi tamamen incelemek, anlamak gerekmez. Insanlar, içgüdüsel yoldan severler Sevgileri duygusal nedenlere dayanır. Freud'a göre Leonardo'nun sevgi anlayışı şöyle bir özellik taşır. Duygular dizginlenir ve araştırma içgüdüsü ortaya çıkar. Ve onun duyguları artık araştırma güdüsünün etkisinin altına girmiştir


Sanat ve sanatçılar üzerine adlı kitabında Freud şu cümleleri kullanır. Leonardo sevip nefret etmemiş. Neyi sevip neyden nefret edeceğini belirleyen etkini araştırmış Sevgi ve nefret duygularına göre hareket etmemiş, daha çok nedenleri araştırmış, aynı babasının yeni evliliğinde çocuksuz kalması yüzünden Leonardo'yu evine alması gibi o da çocuklarına. Yani eserlerini ilgisiz ve sevgisiz davranarak yarım bırakmıştır


Freud aynı zamanda Leonardo'nun eserlerinde kadın figürlerini inceleyerek genellikle anne eksikliğinden kaynaklı olan durumların varlığını tespit etmiş, örneğin Mona Lisa'nın gülümsemesini bir annenin gülümseyişi olarak tasarlamıştır



Ancak kitabın sonunda da Leonardo'yu tam olarak tanımadan bir şey söylemek imkansız. Belki de bizim önem atfettiğimiz detaylar onun gibi biri için hiçbir anlam ifade etmiyordu demiştir


Leonardo Da Vinci'yi Floransa'da çeşitli çalışmalar yaptıktan sonra 1482 yılında Floransa'yı terk etmiştir. Ve yine aynı yıl Francesco Forza'nın hizmetine girmiştir. Francescu Forsa'ya yazdığı Ama hiçbir zaman göndermediği bir iş mektubu vardır ki tüm zamanların en büyük iş mektubu olarak kabul edilmektedir. Mektup şöyledir. Ünlü Prens Hazretleri. Savaş aletleri icadı sanatında usta geçinen bütün insanların tecrübelerini görmüş ve dikkatle takip etmiş olduğumdan onların ortaya koydukları aletleri her gün görülenlerden hiçbir suretle farklı bulmadığımdan şuracıkta sıraladığım kendime mahsus bazı sırları hiç hakaret etmeyi düşünmeksizin ailelerini arz etmeye cesaret edeceğim. Çok hafif, taşınması çok kolay köprüler inşa etmek için bir usul buldum ki bunlar sayesinde düşman kovalanıp bozguna uğratılabilir. Kurulması ve kaldırılması kolay olmakla beraber ateşe ve hücumlara dayanan daha sağlam köprüler de inşa edebilirim. Düşman köprülerini yakıp yıkmak çarelerini de bilirim


Bir müstahkam mevkinin kuşatılması halinde hendeklerdeki suların nasıl boşaltılacağını bildiğim gibi türlü tırmanma merdivenleri ve bunun gibi başka vasıtalar yapmak da elimden gelir. Yanıcı maddeler fırlatarak düşmana büyük zararlar veren ve dumanıyla da büyük bir dehşet salan taşınması kolay bir nevi top da yapabilirim. Ben top taşıyan, emniyetli, kapalı ve tahribi imkansız böyle arabalar inşa edebilirim ki


Bunlar düşman atları arasına girerek en sağlam birlikleri bile dağıtır ve piyade hiçbir mukavemete uğramadan onların ardından yürür. Kullanılmakta olanlardan farklı güzel ve işe yarar toplar, havan topları ve alev makinaları da yapabilirim


Hülasa vaziyet ne olursa olsun sayısız taarruz vasıtaları tasavvur edebilirim. Denizde savaş yapmak lazım gelirse hem taarruz hem müdafaa bakımından fevkalade kudretli birçok aletim En şiddetli ateşe dayanabilecek gemilerim vardır. Suh zamanında ise gerek hususi, gerek umumi binalar inşa ederek suyu bir yerden başka bir yere sevk ederek mimaride herhangi bir kimseyle boy ölçüşebilirim sanıyorum


Mermerden, Tunç'tan, pişmiş topraktan heykeller yapabilirim. Resimde kim olursa olsun başka birinin yaptığını yapabilirim. Bunlardan başka babanızın ve şöhreti cihanı saran hanedanınızın edebi şeref ve hatırası için Bir Tunç at yapmayı üzerime almaya hazırım. Şayet yukarıda yazdığım şeylerden herhangi biri size imkansız veya tatbik bakımından muhal görünürse bahçenizde veya zat hallerin hoşuna gidecek bir yerde örneklerini yapabileceğimi sonsuz saygılarımla arz ederim. Özet halindeki bu mektup Milano'daki Ambercio kütüphanesinde sergilenmektedir. Leonardo'nun hangi nedenle Florensa'dan ayrılmak istediğini bilmiyoruz


Ama hem bronz heykel konusunu, hem de askeri çalışmalarını daha çok vurgulamasının Leo yöneticilerinin beklentilerine seslenmek olduğunu biliyoruz. Ve sonunda Leonardo, Milano Dükü'nün himayesinde yıllar boyunca baş mimar, Baş mühendis, baş mucit, baş destan ve baş heykeltıraş olarak çalıştı. Bütün kesin bilginin anası tecrübedir. Tecrübeden doğmayan bilimler, zannımca boştur ve yanılgılarla doludur


Hiçbir araştırma, matematiksel ispattan geçmedikten sonra bilim adı almaya layık olamaz. Diyen Leonardo Da Vinci'nin çalışmalarından günümüze ön ayak olan bazı noktaları şöyle özetleyebiliriz


Helikopter. Ilk helikopter tasarımı detaylarıyla ona aittir. Tasarımlamış, yapmaya ömrü yetmemiştir. Ancak modern helikopteri yapan Sikorsky, Leonardo, Da Vinci'nin tasarımını örnek aldığını söylemiştir


Ilk su altında nefes almayı sağlayan dalgıç kıyafeti. Paraşüt. Ilk zırhlı tank. Leonardo'nun günümüz tanklarının yapımını sağlamış olan tank tasarımı detaylarıyla mevcuttur


Ilk makineli tüfek tasarımı. Deniz altı tasarımı. Zeplin. Kimse kullanmadan giden ilk otomobil. Bu tasarım da günümüz otomobillerinin temelini atmıştır. Rulman. Tekerlekli araçlarda olan Rulman, Da Vinci'nin icadıdır


Ilk robotlar. Mekanik ve kendi kendine hareket edebilen aslan yapmıştır. Ayrıca insan boyutlarında şövalye de tasarlamıştır. Kendi kendine hareket edebilen bu şövalye geçtiğimiz yıllarda Leonardo'nun tasarımına bakılarak hayata geçirildi


Yine ölümünden sonra onun tasarımlarına dayanarak yapılan icatlar arasında güneş enerjisiyle çalışan mekanizmalarda bulunuyor. Kuşları temel alan çeşitli uçuş aletleri


Bazıları iki insan tarafından kullanılmaya yönelik olarak tasarlanmış uçuş aletleri yapmıştır. Mobil köprüler yani yer değiştirilebilir köprüler ayrıca salgın hastalıkların toplumsal hijyensizlikten kaynaklandığını anlayan Da Vinci daha temiz ve daha ideal şehir tasarıları yapmıştır


Hatta Colomb'un Amerika'da kurduğu ilk şiirlerden biri Da Vinci'nin tasarımlarındandır. Eğer bugün uçağa binebiliyorsak, arabalarımız varsa, helikopterler ya da açılır, kapanır köprüler, Hatta televizyon bile varsa bunlarda 500  yıl önce yaşamış olan Da Vinci'nin çok büyük bir payı var. Hem de çok. O olmasaydı bu saydıklarımın bazıları hiç var olmayabilirdi. Ayrıca gecelerin de sevilen adamıydı


Icatlarıyla müzisyenleri ihtiyaç duymadan birçok çalgının çalınabilmesini sağlamış ve müthiş mekanik eğlenceler yaratmıştı. Ona büyücü diyenler bile vardı. Kendisi bir müzik üstadı olarak çalıp söylemekte ve bestelemektedir

 

Konuda ileri seviyededir. Bunlar onun binlerce keşfinden ve yeteneğinden sadece birkaçı. Ve unutmayın. Bu adam günümüzden 500 yıl önce yaşadı. 


Leonardo Da Vinci 1497 Gönye kilidini icat etmiştir. Bu icat günümüzde Panava ve Süveyş Kanalları dahil olmak üzere birçok alanda kullanılmaktadır. Aynı zamanda Da Vinci. Madeni para üretimi için bilinen en eski makineyi de icat etmiştir


Hidrolik biliminin yaratıcısı, resim çiziminde karanlık odanın ve ışığın öneminin kaşifi odur. Çarkla hareket eden gemilerin ve buharlı makinelerin ilk tasarımlarından bazıları da ona aittir


Ayrıca Leonardo Da Vinci, Haliç'e bir köprü yapmak için sufu lakaplı ikinci Bayezit'e mektup yazmış, ancak teklifi Sultan Bayezit tarafından reddedilmiştir. 346 metre uzunluktaki bu köprü yapılmış olsaydı döneminin en uzun köprüsü olarak tarihte yer alacaktı


Köprüyü merak edenler Oslo yakınlarında ahşaptan inşa edilmişi üzerinde yürüyebilir. Da Vinci 1500 yılların başında yapmayı düşündüğü bazı işleri bir mektupla ikinci Beyazıt'a bildirdi


Leonardo Da Vinci'nin mektubu Türkçe'ye çevrilerek Ceneviz'den Leonardo isimli kafirin gönderdiği mektubun suretidir. Haçlı ile sultana sunuldu. Mektubunda gerçekleştirmeyi düşündüğü birkaç projesinden bahseden Leonardo suyu çekmek için pompa sadece rüzgarla çalışan yeni bir değirmen önerdi. Mektubunda talep edildiği takdirde İstanbul Boğazı'nın iki yakası arasında ulaşımı sağlayabilecek bir köprü yapabileceğini de belirten Vinci'nin teklifleri karşısında.


Ikinci Beyazıt'ın ne düşündüğüne dair bir bilgi bulunmuyor. Sadece teklifin reddedildiğini biliyoruz. Bu büyük dehhanın İstanbul'a yerleşme şansını böylelikle kaçırmış olduk


Eğer gelmesini kabul etmiş olsaydık, bugün dünya çok farklı bir yerde olacaktı. Biz onu elden kaçırınca Fransa Kralı tarafından kapıldı. Fransa Kralı ona çok büyük hayranlık duyar ve sık sık ziyaretine gelirdi


Leonardo'nun en önemli tutkusu başta da belirttiğimiz gibi anatomidir. Canlıların iç organlarının işleyişi Leonardo'dan sonra ancak modern tıpta bu kadar nettir. Çoğu zaman ve özellikle geceleri hastanelerde ölen insanların bedenlerini keserek çalışmalar yapar


çizimlerini ve iç organların işleyişini detaylı olarak kaydederdi. Örnek verecek olursak, çoğu bilim insanı Leonardo'nun günümüzden 500 yıl önce yaptığı kalp çizimlerine bakarak bugün bile kalp ameliyatı gerçekleştirilebilir diyor

 

Kilise tarafından ölü insan bedenleri üzerinde çalışması yasaklanınca zaman zaman mezarlıktan ceset çalmış, zaman zaman da ölen insanların bedenlerini satın alıp, inceleyerek bu araştırmalarına devam etmiştir


Dönemin kilisesine göre Leonardo, iğrenç ortamlarda çalışan, karanlık bir kişilik olarak tanımlanmıştır. Şimdi Leonardo'nun diğer bir özelliğine bakalım isterseniz. Ressamlığına, Gelmiş geçmiş en büyük ressamlardan biridir


Amarisim, onun için çok daha gerilerde kalan bir eğilimdi. Öyle ki resimlerinden sadece 12, 18 kadarını tamamlamıştır. Salvador Mondi bunlardan biri. Salvador Mondi, İsa peygamberin dünyanı kurtarıcısı olarak betimlendiği tablodur


2005  yılında yeniden keşfedilmesinden bu yana restore edilmiş ve Leonardo'nun kayıp eseri olarak ortaya çıkmıştır. Uzun zamandır kayıp olduğu düşünülen tablo restore edildikten sonra 2011 sergilendi


Tabloda Rönesans kıyafetleri giyen İsa, sağ elini kaldırmış bir şekilde kutsama yaparken sol eliyle kristal bir küre tutmaktadır. 2017 tarihinde yapılan müzayedede gizemli biri tarafından 450 milyon dolara satın alındı. Gelmiş geçmiş en pahalı tablo olan Salva Torun diye alan kişinin Suudi Arabistan Veliaht Prensi Prens Selman olduğu ortaya çıktı. Prens Selman Salvador Moondil 2 milyar dolarlık yatında koruma altında tutuyor, sergilere ya da görüşe açıyor. Salvadormundi öyle bir eserdir ki birçok Avrupalı kral daha sonra bu tablodaki saç modeline yönelim göstermiştir

 

Diğer bir önemli tablosu hepimizin bildiği Mona Lisadır. Mona Lisa, ne bir kraliçeydi, ne de çok güzel bir kadındı. Bir tüccarın karısıydı, ve bu tablo da asla tamamlanamadı



Gizemlerle dolu Mona Lisa tablosu şu anda Fransa'nın başkenti Paris'te yer alan Lour Müzesi'nde sergilenmektedir. Fransız İhtilali'nden sonra buraya taşınan tablo birkaç kez farklı saraylara götürülse de sonra yeniden müzeye geri getirilmiştir


Napolyon'un metresinin yatak odasına bile asılmıştı bir dönemde. Bu müzede 6.000 fazla sanat eseri olmasına rağmen gelen ziyaretçilerin neredeyse tamamı Mona Lisa'yı görmek istiyormuş



Lour Müzesi'ni her yıl 6 milyondan fazla kişi gelmektedir. Tablonun kendine ait bir odası bulunuyor. Ve yılda sadece bir kez bakım için bu odadan çıkarılıyormuş. Üç kat camın arkasında yirmi derece sıcaklıkta muhafaza edilen tablonun temizlik yapılacağı gün ise Müzenin en az ziyaretçi alan ve sakin günü seçiliyor. Tabloda oturmuş ve ellerini birbirine bağlamış bir kadın tasvir edilmektedir. Ancak bu alelade bir portre değildir elbette Leon'un resmettiği kadın aslında bir piramiti oluşturuyor. Kadının ellerinin kıvrımı piramitin köşeleri. Tablodaki ışık yansımalarına bakıldığında alt zeminde geometrik bir çizim olduğu da anlaşılıyor



O dönemde oturmuş bir kadın portresi çok fazla yaygın olmadığı için hemen dikkat çeken tabloda çok fazla detay var. Örneğin kadının kaşların olmaması, yüzündeki ifade ellerini tutuş şekli gibi. Kusursuz bir altın oran kullanılarak yapılan tabloya şöyle bir dikkatlice baktığımızda bu kadın gülüyor mu? Üzgün mü? Mutlu mu? Mutsuz mu? Tam olarak kestiremiyoruz. Mona Lisa'nın ifadesiz bir kadın oluşunun bilgisi bilimsel araştırmalarla da doğrulanmıştır


Buna göre Mona Lisa yüzde 83 mutlu, yüzde 6 korku içerisinde, yüzde 9 tiksinti duyuyor, yüzde 2 öfkeli. Amsterdam ve İlyons Üniversiteleri tarafından bilgisayarda duyuları tanımlama programları kullanılarak hazırlanan çalışmaya göre Mona Lisa ifadesiz bir kadın. Çünkü verilen oranlar kadın acı mı çekiyor? Yoksa gülümsüyor mu? Kesin olarak anlaşılmıyor. Insan her şeye gülebilir. 



Üşenmemişler, kadının gülümsemesinin sırrını bile araştırmışlar. Buna göre Mona Lisa'nın gülüşü yeni doğum yapmış kadın gülümsemesiymiş. Bu sonuç ise Kanada Ulusal Araştırma Merkezi'ndeki Bilim Kurulu tarafından renkli lazer cihazlarla yapılan bir taramayla elde edildi


Bilim adamlarının tahminine göre bu tablo Mona Lisa'nın çocuğu dünyaya geldikten sonra yapıldı.  Mona Lisa'nın ifadesi Leonardo Da Vinci'nin yaşadığı anne eksikliğinden kaynaklı olan anılarında kalmış anne ifadesidir. Tablonun 500 yıldan fazla bir geçmişe sahip olduğu düşünüldüğünde birçok ayrıntısını keşfetmek elbette imkansız. Geçen yıllar içerisinde renklerinin solması ve yıpranması Tablonun orijinalinden çok daha farklı bir hale gelmesine neden olmuş. Lour Müzesi'nde sergilenen Mona Lisa, müze çalışanları bir sabah uyandığında yerinde yoktu. Ilk başta yerinin değiştirilmiş olabileceğini düşündüler



Ancak polisin bir hafta süren araması sonucunda müzenin ikinci katında tablonun boş çerçevesi bulundu. Çalındığı o zaman anlaşılan tablonun arayışı ise bir hayli yoğun oldu. Gazeteler sokak ilanları bu haberle yankılanıyordu


Ve muhtemelen o tarihe kadar birçok insan böyle bir tablonun varlığından bile haberdar değildi. Çalınma olayından sonra Pablo Picasso bile gözaltına alındı. Tam 27 ay sonra bir galeride satılmaya çalışırken bulunan tablo vincio isimli bir İtalyan tarafından çalınmıştı

 

Yirminci yüzyılın en büyük soygunu olarak kabul edilen bu olay müzenin eski çalışanı Winchenso tarafından yapılmıştı. Tabloyu 100.000 dolara satmaya çalışırken yakalanan Winchenso asıl hırsız İtalyan ressamın tablosunun Fransa'da olmasıdır sözleriyle yaptığını savunmuştur. Halbuki İtalyan ressam reyonlarda Da Vinci, Mona Lisa'yı zamanında Fransa kralı Franchise 4.000 altın karşılığında satmıştır


Tarihteki kralların sanata önem vermesinin bugünün bile toplumlara ne kadar faydası olduğunu görülüyor. Fransa Kralı zamanında Leonardo Da Vinci'den bu resmi almış ve bugün Paris'e yılda 6 milyon turist getirmektedir



Son akşam yemeği. Aslında bir tablo değil duvar üzerine yapılmış fresktir. Hristiyan inanışına göre İsa Mesih'in Romalı askerlerce tutuklanmasından bir gün önce havariler ile yediği son akşam yemeğini ifade eder


Burada içinizden biri bana ihanet edecek dediğinde havarilerin tepkisini resmetmiştir Leonardo. Son akşam yemeğinde İsa ve havarileri kutsal kaseden şarap içiyor ve ekmek yiyorlardı


Ancak resimde kase ve şaraplı ekmek görülmemesi Hristiyan dünyasında yıllardır tartışma konusu olmuştur. Resmi kurgusu büyük bir anakronizm sorununu içinde barındırıyor. Yaşadığı tarih itibariyle masa etrafına konulan sandalyeler ve bu düzenekte yemek yemek Çok sonraki zamanlarda yerleşmiş bir gelenekti.  Gözlerinizi serbestçe dolaştırdığınızda ve en sonunda nereye bakarsanız bakın gözleriniz yine İsa figürüne dönecektir



İsa'nın havarileriyle yediği bu son yemek sahnesinde kompozisyon göze batmıyor. Aksine rahatlatıyor. İsa, tam merkeze konumlandırılırken havariler onu sağına ve soluna üçerli ve ikişerli gruplar halinde dağıtılmış



İsa kollarını iki yana açmış, üzgün ve çaresiz gözüküyor. Peki bu eseri diğer son akşam yemeği resimlerinden ayıran ve özel kılan nedir? Daha önce de pek çok ressam bu sahneyi işlemiştir. Ancak Leonardo'nun son yemeğinde bir olay var burada anı resmederek fark yaratmış. İsa'nın içinizden biri beni ele verecek dediği anı yansıtmayı amaçlamış



Havariler kendi aralarında tartışıyor. Ona ben miyim diye soruyorlar. 

İsa ise üzgün bir şekilde önüne bakıyor. Bu eserde hem bir düzen var hem de bir olay var. Yüz ifadeleri el kol hareketleri ve daha birçok detayı izlemekten kendinizi alamıyorsunuz


Ancak resme son bir kez bakıp kafanızı çevirmek ya da sayfayı değiştirmek istediğinizde gözünüz İsa figürüne kayıyor. Bu şüphesiz Leonardo Da Vinci'nin oluşturduğu mükemmel perspektif ve kompozisyonla mümkündür


Basık bir tavana sahip olan odanın aydınlatılması neredeyse loş diyebiliriz. Etrafta dikkatimizi dağıtacak hiçbir ayrıntı yok. İsa'nın arkasında bulunan pencere dikkati eninde sonunda merkeze çeken önemli bir detay  Oran ve orantı konusunda da sanat tarihinin en meşhur isimlerinden biridir. Bunu İsa'nın başına bakarak anlayabilirsiniz. İsa'nın başını merkez olarak kabul edersek resmin her köşesine eşit uzaklıktadır


Uzunluğu yaklaşık 9 metre, yüksekliği ise yaklaşık 5 metre olan bu eserin figürleri hem anıtsallaşıyor, hem de ufak ipuçlarıyla onların kim olduğunu anlamamızı sağlıyor. Eserin anı yansıttıyor.


Tabii bu resme uzaktan ve genel bir bakış açısıyla baktığınızda gördüğünüz bir şey. Bu anıtsal avariler incelendiği zamansa resmin çok daha farklı bir yanıyla tanışıyoruz. Geçmişi şimdiyi ve geleceği gösteren bir zaman tüneli gibi detaylarla süslü olduğunu görüyoruz



örneğin İsa'nın yanındaki yuhanna, İsa yakalandıktan ve çarmıha gerildikten sonra yas tutacak olan Yuhanna'nın çoktan yas tutmaya başladığını görebilirsiniz


Juhanna'nın yanındaki Aziz Petrus'un ise bir bıçak tuttuğunu görüyoruz. Son akşam yemeğinden kısa bir süre sonra İsa'yı yakalamaya gelen Romalı askerlerden birinin kulağını keseceği bıçağı tutuyor. Onların biraz önünde yüzünü tam olarak göremediğimiz sakallı ve diğer havarilere göre

tenli olan figür ise Yahudi yani hain olan. İsa'yı ele veren o olduğu için elinde bir gümüş kesesi tutuyor. İsa'nın bize göre sağında şüpheci Thomas parmağı havada resmedilmiştir


İsa Çarmıha gerilip öldükten 3 gün sonra dirilip havarilerin yanına gittiğinde Thomas orada değildi. Ve diğer havarilerin İsa'yı gördük demelerine inanmadı


Onu görmedikçe elindeki çivi izlerine dokunup kanındaki yaraya parmağımı batırmadıkça size inanmam demişti. Bir gece sonra İsa geri geldi ve Thomas'a gel buraya bak ellerime. Parmağını batır karnımdaki yaraya. Şüpheci olma inançlı ol dedi


Bu nedenle Thomas'ın parmağı bu resimde havada resmedilmiştir. Yani Leonardo Da Vinci'nin hem mekanı hem de zamanı bütün olarak bizlere sunduğunu söyleyebiliriz


Ancak eser gün geçtikçe ölmektedir. Yapıldığı duvar ve kullanılan malzemeden dolayı her gün daha kötüye gitmektedir. Defalarca restorasyon geçirmiş, bu nedenle de birçok detayı maalesef ki kaybolmuştur



Leonardo Da Vinci'nin bir diğer önemli eseri ise vaftizci Yahya'nın tablosudur. Vaftizci Yahya ise İsa peygamberi ilk vaftiz eden kişidir. Ve İncil'de de detaylı olarak anlatılır. Vaftizci Yahya tablosundaki görsel güzellik


Yahya'nın ne bir kadın, ne de bir erkek olarak betimlenmesidir. Yahya'nın işaret parmağıyla cenneti göstermesi Vaftizci Yahya'nın temsil ettiği vaftizmin ruhunun kurtuluşu için önemli olduğuna işaret etmektedir. Genç Rönesans ve ekolünden ressamların sıklıkla atıfta bulunduğu bir eserdir. Eserde Yahya'nın parmağının eğimiyle benzer bir tasvir kullanmak suretiyle dini düşüncenin önemi artıyordu. Aslında birçok kişi bu eseri eleştirmekte ve normalde zayıf ve sert bir mizacı olan ve çölde çekirge ve bal ile beslenen vaftizci Yahya'nın tasvirini rahatsız edici bulmaktadır


Leonardo'nun tablosunda Yahya neredeyse eş cinsel olarak resmedilmektedir. Göğsünde bükülmüş olan kolu kadınsıdır. Ve Mona Lisa'nın yüzündeki o esrarengiz tebessüm


Hatta aynı tebessüm Yahya'nın yüzünde de vardır. Ayrıca yüzü neredeyse yarı insan, yarı keçi Tanrıfa'nın andırmakta ve görkemli buklelerle çevrelenmektedir. Vaftizci Yahya, Leonardo Da Vinci'nin elinden çıktığı bilinen son büyük eseridir


Ayrıca Yahya'nın aydınlık yüzü, kendisini saran karanlığın içinden fışkırır gibidir. Tablodaki ışık, tüm ressamlar tarafından kusursuz olarak kabul edilmektedir


Leonardo, 2 Mayıs 1519, Fransa'daki evinde, 67 yaşında öldü Kralın kollarında can verdiği rivayet edilir. Ancak bir Mayıs günü kralın başka bir şehirde olduğu ve bir gün içinde oraya gelemeyeceği bilinmektedir. Vasiyetinde mirasının esas bölümünü, yardımcısı ve fakirlere bıraktığını açıklamıştır


San Florand'in Kilisesi'nde toprağa verilmiştir. Leonardo Da Vinci, kimi otoriteler tarafından yaşamış en büyük deha kimilerince bin yılın en büyük dehası olarak kabul ediliyor. 


Ancak maalesef onunla ilgili ulaşabildiğimiz kaynaklar çok kısıtlı. Çünkü notlarını mevziye bırakmış, mevzinin ölümünden sonra ise mevzinin oğlu bunları korumamış ya dağıtmış ya da satmıştır. Bu nedenle  Leonardo'ya ait yazıtların bugün ancak yüzde onluk kısmına ulaşabiliyoruz. Bu yüzden bu yüzde onluk kısım arşivlerde kıyılarda köşelerde kalmış ve koleksiyonerler tarafından derlenerek bir araya toplanabilmiş kısımdır


Bu derlemeyi yapanlardan biri de Bill Gates'tir. Bill Gates, Avrupa dışındaki tek Leonardo Da Vinci el yazmasını bulmuş ve 90'larda 40 milyon dolara satın alarak dijital ortama aktarıp herkesin okuması için ücretsiz bir şekilde dünyaya sunmuştur


Zaman zaman Avrupa'daki köklü ailelerin arşivlerinden ya da depolarından tesadüf eseri çıkan Da vinci yazmaları oluyor. Ancak çok büyük bir bölümü 500 yıllık süreçte maalesef tamamen yok olmuştur.


Eserlerinden çoğu günümüze ulaşamamıştır. Ömrü boyunca yaptıklarının yüzde onu bile bizi bu kadar etkiliyorsa ve günümüz teknolojisine bile hitap edebiliyorsa, gelin Leonardo ustanın nasıl bir deha olduğunu artık siz düşünün.



21 Ocak 2024 Pazar

MACELLAN


15 inci yüzyılın sonlarıyla16 acı yüzyılın başları keşifler çağının altın yıllarıydı. Portekizli, İspanyol ve İtalyan denizcilerin başını çektiği Avrupalı kaşifler.

Bu yıllarda bilinen dünyanın ötesinde yelken açmış ve okyanusların tehlikeli sularına meydan okuyarak çok sayıda deniz yolculuğu yapmışlardı. Bu Avrupalı ülkelerin keşiflerden pay kapabilmek amacıyla adeta amansız bir yarışa giriştiği okyanusun uzanan verimli toprakların hızla kapışıldığı ve dünya haritasının her yıl tekrar tekrar çizildiği bir değişim çağıydı. Şimdi bu çağın neden ve nasıl başladığına kısaca bir göz atalım.

Orta Çağ boyunca Batı dünyası için Doğu ülkeleriyle yapılan ticaret büyük bir öneme sahipti. 15 inci yüzyıla gelindiğinde özellikle uzak doğuda yetişen muskat, tarçın, karanfil gibi baharatlar Avrupa ülkelerinde ağırlığınca altınla takas edilebiliyordu.

Yani bunların ticaretini elinde bulunduran ülke muazzam bir zenginliğe sahip olacaktı. Ancak bir problem vardı. Uzak Doğu'yla Akdeniz ülkeleri arasındaki bağlantıyı kara üzerinden sağlayan İpek ve Baharat yollarını kullanarak bu malları Avrupa'ya getirmek oldukça zahmetliydi.

Katır ve deve kervanlarının gidip geldiği bu yolların belli bölümlerinde belli tüccarlar faaliyet gösteriyordu. Mallar kentlerde ve satış noktalarında onlarca kez el değiştiriyor ve Uzak Doğu'dan çıktıktan aylar sonra Avrupa'ya ancak ulaşıyordu

Ayrıca 15 inci yüzyıldan itibaren bu yolların Osmanlı Devleti'nin hakimiyetine girmesiyle Avrupalı devletlerin uzak doğuyla olan ticari aktiviteleri sekteye uğramaya başlamıştı.

Buna ek olarak denizcilik alanında yaşanan gelişmeler de artık okyanuslar üzerinde yapılacak uzak yolculukların mümkün kılan bir seviyeye ulaşmıştı. Böylece ünlü keşifler çağı başlamış oldu. Christof ve podagama gibi ünlü kaşifler Avrupalı kralların destek ve teşvikleriyle dünyanın en ücra köşelerine tehlikelerle dolu yolculuklar yaptılar. Kısa süre içerisinde dünyanın düşünüldüğünden çok daha büyük olduğu ortaya çıktı.

Atlas Okyanusu'nun ötesinde muazzam büyüklükte bir kıta uzanıyordu. Ve bu muazzam büyüklükteki yeni dünya yeni bir mücadele alanı oluşturdu. 1492 yılında Portekiz ve İspanya Tordesillas adlı bir anlaşma imzalayarak dünyayı kendi aralarında paylaştılar.

Anlaşmaya göre çizginin batısında kalan bölgede keşfedilecek olan her yer İspanya'nın doğusunda keşfedilecek olan bölgeler ise Portekiz'in olacaktı. 1518 yılına gelindiğinde bu anlaşmadan elde ettiği imtiyaz sayesinde Portekiz Hint Okyanusu'ndan Baharat Adaları'na giden deniz yolunu kontrol altına almıştı. İspanya ise okyanus ötesindeki baharat ticaretini Portekizlilere bırakma niyetinde değildi. Yeni bir rota üzerinden Baharat Adaları'na ulaşmanın bir yolunu arıyorlardı.


Işte tam da bu arayış esnasında 38 yaşındaki Portekizli bir denizci kutsal Roma İmparatoru ve İspanya Kralı Şarlken'e yeni bir öneri sundu. Denizcinin adı Fernaudi Magalen'di.

İspanya adına çalışmaya başladıktan kısa bir süre sonra isminin İspanyolca karşılığı olan Fernando De Magane'si benimsedi. Bugün biz onu Fernando Machellan olarak tanıyoruz. Macellan 1480 yılının Şubat ayında Portekiz'in Sabrosa kasabasında Soylu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Erken yaşlarda kraliçenin uşağı olarak Portekiz Sarayı'na girmiş, ilerleyen yıllarda ise Hint Okyanusu'na düzenlenen bazı seferlere katılarak yön bulma konusunda uzmanlaşmıştı.

Macellanın imparator Charles'e sunduğu öneri yeniydi. Ancak kökeninin yıllar öncesine uzanan eski bir fitre dayanıyordu. Dünyanın yuvarlak olduğu 14  yüzyılda bilinen bir gerçekti. Yalnızca henüz kanıtlanmamıştı.

Eğer bu teori gerçekse Avrupa'dan yola çıkan bir gemi sürekli olarak batıya doğru yolculuk ettiği takdirde er ya da geç doğuya ulaşacaktı. Bu fikir bir yerlerden tanıdık geliyor değil mi? Macellanın önerisinden yaklaşık 25  yıl geriye giderse aynı öneriyi İspanyollara başka bir adamın sunduğunu görürüz.

Bu adam hikayesine daha aşina olduğumuz İtalyan kaşif Christoph Cornomp'tu. Kolom doğuya ulaşmak umuduyla batıya doğru yelken açmış ancak baharat adalarında yapmayı planladığı yolculuk karşısına devasa bir kıtanın çıkmasıyla engellenmişti.

Gerçi Kolomp Hindistan sandığı bu toprakların başka bir kıta olduğunu öğrenmeden ölecekti.

O dönemde Avrupalılar Amerika kıtasının doğusunda başka bir okyanus uzandığını biliyorlardı. Kaşif 1513 yılında Panama kıtasına ayak basarak Pasifik Okyanusu'nu gören ilk kişi olmuştu. Ancak bilmedikleri şey bu okyanusa deniz yoluyla nasıl ulaşacaklarıydı.

Bunu öğrenmenin tek bir yolu vardı. Kıtanın kuzeyine ya da güneyine doğru yolculuk ederek diğer tarafa açılan bir geçit aramak. Macellanın planı kabaca bu arayış üzerine kurulmuştu. Güney Amerika'nın etrafından dolaşıp bir geçit bulacak bu geçidi kullanarak okyanusa çıkacaktı. Macellanın önerisi Mart 1518 de  İmparator Sharken tarafından kabul edildi. Emrine beş gemiden oluşan bir filo verildi. Donanım açısından bunlar keşifler çağının en iyi teçhiz edilmiş gemileriydi. Macellanın amiral gemisi yüz tonluk trinit attı. Diğer gemiler San Antonio, konsepsiyon, Victoria ve Santiago'nun ağırlıkları 120, 75  ton arasında değişiyordu, bizzat Schalke'nin talebiyle Huan De Carte Gagaina seferin mali denetlemelerini kontrol etmek amacıyla genel müfettiş olarak atanmıştı. Nihayet Macellan'ın filosu 10  Ağustos 1519 Sevilla'dan ayrıldı.

Guadal Kivir Nehri'ni takip ederek Atlas Okyanusu'na açıldı. Beş geminin toplam mürettebat sayısı 270 kişi civarındaydı. Fakat sefer tamamlandığında içlerinden büyük bir bölümü hayatta olmayacaktı.

Seferin ilk durağı Atlantik açıklarındaki Kanarya Adaları'ydı. Macellan yaklaşık 2 gün burada duraklamış ve sefer boyunca mürettebatın ihtiyaç duyacağı temel gıda ürünlerini stoklamıştı.

Bundan sonra gemiler Afrika kıtasının batı şeridini takip ederek güneye doğru inmeye başladı. Yolculuğun ilk evresi sakindi. Yine de Atlantik'i geçtikleri esnada ansızın patlak veren şiddetli bir fırtınayla boğuşmak zorunda kalmışlardı. En sonunda Kasım ayı ortasında yakaladıkları uygun rüzgarla güneyine doğru inmeye başlamış ve ayın sonlarına doğru günümüzde bir Brezilya yerleşkesi olan Rio da Jenero'da karaya çıkmışlardı. Birkaç gün burada kalarak stoklarını yenilemiş ve sosyalleşme imkanı bulmuşlardı. Mürettebat yeniden karaya ayak basmış olmanın tadını çıkarıyor.

Ayrıca yerlilere demir çubuklar ve oyun kartları gibi basit objeler vererek karşılığında taze yemek alıyorlardı. Tekrar yola çıktıklarında artık kasım ayı bitmek üzereydi. Bir geçit bulmak umuduyla güneye doğru ilerlemeye başladılar. Rio Dela Platza Körfezi'ne ulaştıklarında nihayet aradıkları geçidi bulduklarını düşünmüş olsalar da çok geçmeden hayal kırıklığına uğrayarak geri dönmek zorunda kaldılar. Kıta boyunca uzanan birkaç körfezde aynı hayal kırıklığını yeniden yaşadılar, önlerinde uzanan yeni dünya Macellan ve filosuna geçit vermiyordu. Sanki bu kıta parçası dünyanın sonuna dek devam ediyor gibiydi. Atlantik'in bilinmeyen bu karanlık sularında yolculuk yapmak nihayetinde mürettebatı rahatsız etmeye başlamıştı,
Birçoğu bu yolculuğa çıktıkları için pişmandı. Günümüzde Arjantin kıyılarında yer alan civarına geldiklerinde konsepsiyon, San Antonio ve Victoria gemilerinin kaptanları Macellan'a karşı bir isyan başlattı.Macellan mürettebat arasında bir süredir devam eden hoşnutsuzluğun farkındaydı. Ve bir isyan girişimiyle karşılaşabileceğini hesap etmişti. Isyan bayrağını çekenlere karşı soğukkanlı ancak acımasız bir tavır takındı. 

Macellana sadık olan bir grup adam karanlık çökünce filikalara binerek sanatonio ve Victoria'yı ele geçirdiler. Ve isyanın elebaşlarını idam ettiler. Tüm bu olanlara şahit olan konsepsiyonun mürettebatı için ise boyun eğmekten ve teslim olmaktan başka bir seçenek kalmamıştı.
1520 yaz aylarında Macellan ve filosu Puertosan Julian'dan ayrılırken isyana dahil olan birkaç kişi de diğerlerine ibret olması için bu ıssız ve bilinmeyen topraklarda kaderlerine terk edildi. Gemiler güneye doğru yol aldıkça hava daha da sertleşiyordu
Bir keşif seferi esnasında Santiago sığ bir kayalığa çarpmış ve dalgalı denizde sürüklenerek adeta bir enkaza dönüşmüştü. Gemiler arasında irtibat o kadar zayıftı ki bu kazanın haberi Macellan'a ancak 4 ay sonra ulaştı. Her ne kadar tayfaların bir bölümü sığındıkları bölgeden kurtarılsalar da Santiago gemisi kaybedilmişti. Mevcut karışıklığı fırsat bilen Samantoni'nin mürettebatı da kaptanlarını etkisiz hale getirerek memleketlerine doğru yelken açmışlardı.

1520  ekim ayına gelindiğinde Macellanın elinde artık yalnızca üç gemi kalmıştı. Fakat tüm bu olumsuz koşullar birkaç gün içerisinde yerini büyük bir sevince bırakacaktı. Kötü hava hala devam ediyordu. Ama nihayet manzara değişmeye başlamıştı. Okyanus üzerinde boylu boyunca uzanan kara bulutlar bir anlığına aralandığında doğuya doğru açılan geniş bir geçitle karşılaştılar. Daha sonra burası Macellan Boğazı olarak adlandırılıcaktı. Macellanın kendisi ise buradaki topraklara yani ateş toprakları adını vermişti. Filo 21 Ekim 28 Kasım tarihleri arasında bu boğazı geçmek için birçok farklı alternatif yolu test etmek zorunda kaldı.

Yüksek gelgitler, güçlü akıntılar ve deniz yosunlarıyla örtülü ölümcül sığlıklar sanki filoya geçit vermemek için bir araya gelmiş gibiydi. Iki okyanustan gelen fırtınalar burada birleşiyordu. Manzara karla kaplı dağlar ve devasa buzullarla adeta nefes kesiyordu.

Ancak denizcilerin hayal gücünü cezbeden şey, geceleri bu dağlardan yükselen ateşlerdi. Macellanın buraya ateş toprakları adını vermesinin sebebi de buydu. Mürettebat bu alevlerin kaynağının o bölgede yaşayan yerliler olduğunu düşünmüştü
Ancak büyük ihtimalle bunlar yıldırım düşmesi sonucu ortaya çıkan ufak çaplı yangınlardı. Burası dünyanın sonuydu. Buna rağmen yıldızların konumu Macellan'a doğru yolda olduğunu gösteriyordu. Bilmediği şeyse önünde uzanan okyanusun ne kadar büyük olduğuydu.

Kasım ayının sonunda Filo nihayet geçidi ardında bırakarak okyanusa ulaşmayı başardı. Ilk gördükleri anda su o kadar durgundu ki Macellan buraya sakin deniz anlamına gelen Marpasifiko. Yani Pasifik Okyanusu adını verdi. Bir süre boyunca kıtanın kıyı şeridini takip ederek kuzeye doğru ilerlediler. 18  Aralık'ta bugünkü Santiago civarına geldiklerindeyse dümenlerini batıya doğru çevirerek okyanusun bilinmez sularına doğru yelken açtılar. Ancak bu yaptıkları büyük bir hataydı. 

Gemilerde yeterli yiyecek stoku yoktu. Ellerinde deniz haritaları olmadığı için nereye gideceklerine dair bir şey bilmiyorlardı. Daha da kötüsü okyanus düşündüklerinden çok daha büyüktü. Macellanın mürettebatında bulunan Antonio Pigafetta ülkesine döndükten sonra yazdığı kitabında Pasifik'te geçen günleri şu şekilde kaleme almıştı. Tam 3 Ay 20 gün boyunca hiç taze yiyecek olmadan yola devam ettik. Peksimet yiyorduk.

Fakat bunlara musallat olan kurtlar en iyi yerleri yediğinden geriye kalana artık toz demek daha doğru olurdu. Günler boyunca leş gibi kokan sapsarı suyu içtik. Sıçanların tanesi yarım dukadan satılıyordu. Adamlardan bazılarının üst ve alt dudaklarındaki diş etleri şişliğinden bunlar
hiçbir şekilde yemek yiyemiyor. Bu nedenle de bir süre sonra ölüyorlardı. Amansız fırtınalar açlık, susuzluk ve ölümle geçen üç buçuk ayın ardından nihayet gemiler
Taze yiyecek depoladıkları guvam adasına ulaştı. 

Buradan ayrıldıktan yaklaşık bir hafta sonra Macellan ve adamları Filipinler'e ulaşan ve burada karaya çıkan ilk Avrupalılar oldular. Bir sonraki duraklarıysa Cebo Adası'ydı.

Burada yaşananlar yolculuğun kaderini kökten değiştirecekti. Seferin mimarı ve amirali olan Macellan yolun büyük ve zahmetli kısmını geride bırakmıştı. Ancak ne yazık ki bu yolculuğun tamamlandığını göremeyecekti. Burada dahil oldukları ufak bir çatışma Macellan'ın sonu oldu.

Çok sayıda adamı da onunla aynı kaderi paylaşmıştı. Geriye kalanlar Cebu'yu terk ettiler ve ikinci kaptan Sebastian Delcao'nun idaresinde yollarına devam ederek Baharat Adaları'nı aramaya başladılar. Sadece iki gemiyi idare edecek kadar adam kalmıştı. Bu yüzden neredeyse harabeye dönmüş olan konsepsiyonu ateşe vererek arkalarında bıraktılar. Endonezya dolaylarında birkaç gün daha dolandıktan sonra nihayet yerel rehberlerin de yardımıyla hedeflerine ulaşmayı başardılar.

Burası Avrupalıların baharat adaları olarak adlandırdığı Maluko adalarıydı. Ellerinde ne var ne yoksa yerli halkla takas ederek yerine başta karanfil olmak üzere tonlarca baharat aldılar. Ve eve dönüş için gerekli olan yiyeceği depoladılar
Fakat bir sorun vardı. Su almaya başlamıştı ve uzun süreli bir yolculuğu kaldırması mümkün değildi. Bu yüzden tamirat için geride bırakıldı. Ancak kısa süre içerisinde 

Portekizliler tarafından ele geçirildi ve mürettebatı esir edildi. Geriye kalan son gemi Victoria'ydı. Beş geminin içerisinde en küçük ve en hafif olanı. Delkano'nun idaresinde Nisan 1522 batıya doğru yelken açan gemi, kıyı şeridi Portekizlilerin kontrolünde olduğu için açık denizden yol almak zorundaydı. Ümit Burnuna ulaşmaları, okyanusta patlak veren fırtınalar sebebiyle tam 9 hafta sürdü. Mürettebat yeniden açlıkla mücadele etmek zorunda kaldı ve Keyp Verde adalarına ulaşıp taze erzak depolayıncaya kadar 21 kişi daha hayatını kaybetti.

Nihayet 8 Eylül 1522 İspanya'nın Sevilla Limanı'na yanaştıklarında 270 kişilik mürettebattan yalnızca 31  kişi hayattaydı. 

Yıllar sonra Tilini Mira'nın İspanya'ya geri dönmesiyle bu sayı 35 çıktı
Macellanın seferi yüzlerce hayata mal olmuştu. Ancak sonuçları muhteşemdi. Tarihte ilk defa dünyanın etrafı dolaşılmış ve gezegenin yuvarlak olduğu kesin olarak kanıtlanmıştı

Amerika ve Asya arasında devasa bir okyanus uzanıyordu. Ve dönemin haritacılarını hesap ettiğinden 7000 mil daha uzundu. Ayrıca bu seferle birlikte Avrupalılar şunu da görmüş oldular

Dünyanın çevresini karadan dolaşmak mümkün değildi. Bu yalnızca deniz yoluyla yapılabilirdi. Tarihçi Lawrance Bergen'in de ifade ettiği gibi Macellan'ın başarısı, uzay yarışını kazanmanın Rönesans çağındaki karşılığıydı.