21 Ocak 2024 Pazar

MACELLAN


15 inci yüzyılın sonlarıyla16 acı yüzyılın başları keşifler çağının altın yıllarıydı. Portekizli, İspanyol ve İtalyan denizcilerin başını çektiği Avrupalı kaşifler.

Bu yıllarda bilinen dünyanın ötesinde yelken açmış ve okyanusların tehlikeli sularına meydan okuyarak çok sayıda deniz yolculuğu yapmışlardı. Bu Avrupalı ülkelerin keşiflerden pay kapabilmek amacıyla adeta amansız bir yarışa giriştiği okyanusun uzanan verimli toprakların hızla kapışıldığı ve dünya haritasının her yıl tekrar tekrar çizildiği bir değişim çağıydı. Şimdi bu çağın neden ve nasıl başladığına kısaca bir göz atalım.

Orta Çağ boyunca Batı dünyası için Doğu ülkeleriyle yapılan ticaret büyük bir öneme sahipti. 15 inci yüzyıla gelindiğinde özellikle uzak doğuda yetişen muskat, tarçın, karanfil gibi baharatlar Avrupa ülkelerinde ağırlığınca altınla takas edilebiliyordu.

Yani bunların ticaretini elinde bulunduran ülke muazzam bir zenginliğe sahip olacaktı. Ancak bir problem vardı. Uzak Doğu'yla Akdeniz ülkeleri arasındaki bağlantıyı kara üzerinden sağlayan İpek ve Baharat yollarını kullanarak bu malları Avrupa'ya getirmek oldukça zahmetliydi.

Katır ve deve kervanlarının gidip geldiği bu yolların belli bölümlerinde belli tüccarlar faaliyet gösteriyordu. Mallar kentlerde ve satış noktalarında onlarca kez el değiştiriyor ve Uzak Doğu'dan çıktıktan aylar sonra Avrupa'ya ancak ulaşıyordu

Ayrıca 15 inci yüzyıldan itibaren bu yolların Osmanlı Devleti'nin hakimiyetine girmesiyle Avrupalı devletlerin uzak doğuyla olan ticari aktiviteleri sekteye uğramaya başlamıştı.

Buna ek olarak denizcilik alanında yaşanan gelişmeler de artık okyanuslar üzerinde yapılacak uzak yolculukların mümkün kılan bir seviyeye ulaşmıştı. Böylece ünlü keşifler çağı başlamış oldu. Christof ve podagama gibi ünlü kaşifler Avrupalı kralların destek ve teşvikleriyle dünyanın en ücra köşelerine tehlikelerle dolu yolculuklar yaptılar. Kısa süre içerisinde dünyanın düşünüldüğünden çok daha büyük olduğu ortaya çıktı.

Atlas Okyanusu'nun ötesinde muazzam büyüklükte bir kıta uzanıyordu. Ve bu muazzam büyüklükteki yeni dünya yeni bir mücadele alanı oluşturdu. 1492 yılında Portekiz ve İspanya Tordesillas adlı bir anlaşma imzalayarak dünyayı kendi aralarında paylaştılar.

Anlaşmaya göre çizginin batısında kalan bölgede keşfedilecek olan her yer İspanya'nın doğusunda keşfedilecek olan bölgeler ise Portekiz'in olacaktı. 1518 yılına gelindiğinde bu anlaşmadan elde ettiği imtiyaz sayesinde Portekiz Hint Okyanusu'ndan Baharat Adaları'na giden deniz yolunu kontrol altına almıştı. İspanya ise okyanus ötesindeki baharat ticaretini Portekizlilere bırakma niyetinde değildi. Yeni bir rota üzerinden Baharat Adaları'na ulaşmanın bir yolunu arıyorlardı.


Işte tam da bu arayış esnasında 38 yaşındaki Portekizli bir denizci kutsal Roma İmparatoru ve İspanya Kralı Şarlken'e yeni bir öneri sundu. Denizcinin adı Fernaudi Magalen'di.

İspanya adına çalışmaya başladıktan kısa bir süre sonra isminin İspanyolca karşılığı olan Fernando De Magane'si benimsedi. Bugün biz onu Fernando Machellan olarak tanıyoruz. Macellan 1480 yılının Şubat ayında Portekiz'in Sabrosa kasabasında Soylu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Erken yaşlarda kraliçenin uşağı olarak Portekiz Sarayı'na girmiş, ilerleyen yıllarda ise Hint Okyanusu'na düzenlenen bazı seferlere katılarak yön bulma konusunda uzmanlaşmıştı.

Macellanın imparator Charles'e sunduğu öneri yeniydi. Ancak kökeninin yıllar öncesine uzanan eski bir fitre dayanıyordu. Dünyanın yuvarlak olduğu 14  yüzyılda bilinen bir gerçekti. Yalnızca henüz kanıtlanmamıştı.

Eğer bu teori gerçekse Avrupa'dan yola çıkan bir gemi sürekli olarak batıya doğru yolculuk ettiği takdirde er ya da geç doğuya ulaşacaktı. Bu fikir bir yerlerden tanıdık geliyor değil mi? Macellanın önerisinden yaklaşık 25  yıl geriye giderse aynı öneriyi İspanyollara başka bir adamın sunduğunu görürüz.

Bu adam hikayesine daha aşina olduğumuz İtalyan kaşif Christoph Cornomp'tu. Kolom doğuya ulaşmak umuduyla batıya doğru yelken açmış ancak baharat adalarında yapmayı planladığı yolculuk karşısına devasa bir kıtanın çıkmasıyla engellenmişti.

Gerçi Kolomp Hindistan sandığı bu toprakların başka bir kıta olduğunu öğrenmeden ölecekti.

O dönemde Avrupalılar Amerika kıtasının doğusunda başka bir okyanus uzandığını biliyorlardı. Kaşif 1513 yılında Panama kıtasına ayak basarak Pasifik Okyanusu'nu gören ilk kişi olmuştu. Ancak bilmedikleri şey bu okyanusa deniz yoluyla nasıl ulaşacaklarıydı.

Bunu öğrenmenin tek bir yolu vardı. Kıtanın kuzeyine ya da güneyine doğru yolculuk ederek diğer tarafa açılan bir geçit aramak. Macellanın planı kabaca bu arayış üzerine kurulmuştu. Güney Amerika'nın etrafından dolaşıp bir geçit bulacak bu geçidi kullanarak okyanusa çıkacaktı. Macellanın önerisi Mart 1518 de  İmparator Sharken tarafından kabul edildi. Emrine beş gemiden oluşan bir filo verildi. Donanım açısından bunlar keşifler çağının en iyi teçhiz edilmiş gemileriydi. Macellanın amiral gemisi yüz tonluk trinit attı. Diğer gemiler San Antonio, konsepsiyon, Victoria ve Santiago'nun ağırlıkları 120, 75  ton arasında değişiyordu, bizzat Schalke'nin talebiyle Huan De Carte Gagaina seferin mali denetlemelerini kontrol etmek amacıyla genel müfettiş olarak atanmıştı. Nihayet Macellan'ın filosu 10  Ağustos 1519 Sevilla'dan ayrıldı.

Guadal Kivir Nehri'ni takip ederek Atlas Okyanusu'na açıldı. Beş geminin toplam mürettebat sayısı 270 kişi civarındaydı. Fakat sefer tamamlandığında içlerinden büyük bir bölümü hayatta olmayacaktı.

Seferin ilk durağı Atlantik açıklarındaki Kanarya Adaları'ydı. Macellan yaklaşık 2 gün burada duraklamış ve sefer boyunca mürettebatın ihtiyaç duyacağı temel gıda ürünlerini stoklamıştı.

Bundan sonra gemiler Afrika kıtasının batı şeridini takip ederek güneye doğru inmeye başladı. Yolculuğun ilk evresi sakindi. Yine de Atlantik'i geçtikleri esnada ansızın patlak veren şiddetli bir fırtınayla boğuşmak zorunda kalmışlardı. En sonunda Kasım ayı ortasında yakaladıkları uygun rüzgarla güneyine doğru inmeye başlamış ve ayın sonlarına doğru günümüzde bir Brezilya yerleşkesi olan Rio da Jenero'da karaya çıkmışlardı. Birkaç gün burada kalarak stoklarını yenilemiş ve sosyalleşme imkanı bulmuşlardı. Mürettebat yeniden karaya ayak basmış olmanın tadını çıkarıyor.

Ayrıca yerlilere demir çubuklar ve oyun kartları gibi basit objeler vererek karşılığında taze yemek alıyorlardı. Tekrar yola çıktıklarında artık kasım ayı bitmek üzereydi. Bir geçit bulmak umuduyla güneye doğru ilerlemeye başladılar. Rio Dela Platza Körfezi'ne ulaştıklarında nihayet aradıkları geçidi bulduklarını düşünmüş olsalar da çok geçmeden hayal kırıklığına uğrayarak geri dönmek zorunda kaldılar. Kıta boyunca uzanan birkaç körfezde aynı hayal kırıklığını yeniden yaşadılar, önlerinde uzanan yeni dünya Macellan ve filosuna geçit vermiyordu. Sanki bu kıta parçası dünyanın sonuna dek devam ediyor gibiydi. Atlantik'in bilinmeyen bu karanlık sularında yolculuk yapmak nihayetinde mürettebatı rahatsız etmeye başlamıştı,
Birçoğu bu yolculuğa çıktıkları için pişmandı. Günümüzde Arjantin kıyılarında yer alan civarına geldiklerinde konsepsiyon, San Antonio ve Victoria gemilerinin kaptanları Macellan'a karşı bir isyan başlattı.Macellan mürettebat arasında bir süredir devam eden hoşnutsuzluğun farkındaydı. Ve bir isyan girişimiyle karşılaşabileceğini hesap etmişti. Isyan bayrağını çekenlere karşı soğukkanlı ancak acımasız bir tavır takındı. 

Macellana sadık olan bir grup adam karanlık çökünce filikalara binerek sanatonio ve Victoria'yı ele geçirdiler. Ve isyanın elebaşlarını idam ettiler. Tüm bu olanlara şahit olan konsepsiyonun mürettebatı için ise boyun eğmekten ve teslim olmaktan başka bir seçenek kalmamıştı.
1520 yaz aylarında Macellan ve filosu Puertosan Julian'dan ayrılırken isyana dahil olan birkaç kişi de diğerlerine ibret olması için bu ıssız ve bilinmeyen topraklarda kaderlerine terk edildi. Gemiler güneye doğru yol aldıkça hava daha da sertleşiyordu
Bir keşif seferi esnasında Santiago sığ bir kayalığa çarpmış ve dalgalı denizde sürüklenerek adeta bir enkaza dönüşmüştü. Gemiler arasında irtibat o kadar zayıftı ki bu kazanın haberi Macellan'a ancak 4 ay sonra ulaştı. Her ne kadar tayfaların bir bölümü sığındıkları bölgeden kurtarılsalar da Santiago gemisi kaybedilmişti. Mevcut karışıklığı fırsat bilen Samantoni'nin mürettebatı da kaptanlarını etkisiz hale getirerek memleketlerine doğru yelken açmışlardı.

1520  ekim ayına gelindiğinde Macellanın elinde artık yalnızca üç gemi kalmıştı. Fakat tüm bu olumsuz koşullar birkaç gün içerisinde yerini büyük bir sevince bırakacaktı. Kötü hava hala devam ediyordu. Ama nihayet manzara değişmeye başlamıştı. Okyanus üzerinde boylu boyunca uzanan kara bulutlar bir anlığına aralandığında doğuya doğru açılan geniş bir geçitle karşılaştılar. Daha sonra burası Macellan Boğazı olarak adlandırılıcaktı. Macellanın kendisi ise buradaki topraklara yani ateş toprakları adını vermişti. Filo 21 Ekim 28 Kasım tarihleri arasında bu boğazı geçmek için birçok farklı alternatif yolu test etmek zorunda kaldı.

Yüksek gelgitler, güçlü akıntılar ve deniz yosunlarıyla örtülü ölümcül sığlıklar sanki filoya geçit vermemek için bir araya gelmiş gibiydi. Iki okyanustan gelen fırtınalar burada birleşiyordu. Manzara karla kaplı dağlar ve devasa buzullarla adeta nefes kesiyordu.

Ancak denizcilerin hayal gücünü cezbeden şey, geceleri bu dağlardan yükselen ateşlerdi. Macellanın buraya ateş toprakları adını vermesinin sebebi de buydu. Mürettebat bu alevlerin kaynağının o bölgede yaşayan yerliler olduğunu düşünmüştü
Ancak büyük ihtimalle bunlar yıldırım düşmesi sonucu ortaya çıkan ufak çaplı yangınlardı. Burası dünyanın sonuydu. Buna rağmen yıldızların konumu Macellan'a doğru yolda olduğunu gösteriyordu. Bilmediği şeyse önünde uzanan okyanusun ne kadar büyük olduğuydu.

Kasım ayının sonunda Filo nihayet geçidi ardında bırakarak okyanusa ulaşmayı başardı. Ilk gördükleri anda su o kadar durgundu ki Macellan buraya sakin deniz anlamına gelen Marpasifiko. Yani Pasifik Okyanusu adını verdi. Bir süre boyunca kıtanın kıyı şeridini takip ederek kuzeye doğru ilerlediler. 18  Aralık'ta bugünkü Santiago civarına geldiklerindeyse dümenlerini batıya doğru çevirerek okyanusun bilinmez sularına doğru yelken açtılar. Ancak bu yaptıkları büyük bir hataydı. 

Gemilerde yeterli yiyecek stoku yoktu. Ellerinde deniz haritaları olmadığı için nereye gideceklerine dair bir şey bilmiyorlardı. Daha da kötüsü okyanus düşündüklerinden çok daha büyüktü. Macellanın mürettebatında bulunan Antonio Pigafetta ülkesine döndükten sonra yazdığı kitabında Pasifik'te geçen günleri şu şekilde kaleme almıştı. Tam 3 Ay 20 gün boyunca hiç taze yiyecek olmadan yola devam ettik. Peksimet yiyorduk.

Fakat bunlara musallat olan kurtlar en iyi yerleri yediğinden geriye kalana artık toz demek daha doğru olurdu. Günler boyunca leş gibi kokan sapsarı suyu içtik. Sıçanların tanesi yarım dukadan satılıyordu. Adamlardan bazılarının üst ve alt dudaklarındaki diş etleri şişliğinden bunlar
hiçbir şekilde yemek yiyemiyor. Bu nedenle de bir süre sonra ölüyorlardı. Amansız fırtınalar açlık, susuzluk ve ölümle geçen üç buçuk ayın ardından nihayet gemiler
Taze yiyecek depoladıkları guvam adasına ulaştı. 

Buradan ayrıldıktan yaklaşık bir hafta sonra Macellan ve adamları Filipinler'e ulaşan ve burada karaya çıkan ilk Avrupalılar oldular. Bir sonraki duraklarıysa Cebo Adası'ydı.

Burada yaşananlar yolculuğun kaderini kökten değiştirecekti. Seferin mimarı ve amirali olan Macellan yolun büyük ve zahmetli kısmını geride bırakmıştı. Ancak ne yazık ki bu yolculuğun tamamlandığını göremeyecekti. Burada dahil oldukları ufak bir çatışma Macellan'ın sonu oldu.

Çok sayıda adamı da onunla aynı kaderi paylaşmıştı. Geriye kalanlar Cebu'yu terk ettiler ve ikinci kaptan Sebastian Delcao'nun idaresinde yollarına devam ederek Baharat Adaları'nı aramaya başladılar. Sadece iki gemiyi idare edecek kadar adam kalmıştı. Bu yüzden neredeyse harabeye dönmüş olan konsepsiyonu ateşe vererek arkalarında bıraktılar. Endonezya dolaylarında birkaç gün daha dolandıktan sonra nihayet yerel rehberlerin de yardımıyla hedeflerine ulaşmayı başardılar.

Burası Avrupalıların baharat adaları olarak adlandırdığı Maluko adalarıydı. Ellerinde ne var ne yoksa yerli halkla takas ederek yerine başta karanfil olmak üzere tonlarca baharat aldılar. Ve eve dönüş için gerekli olan yiyeceği depoladılar
Fakat bir sorun vardı. Su almaya başlamıştı ve uzun süreli bir yolculuğu kaldırması mümkün değildi. Bu yüzden tamirat için geride bırakıldı. Ancak kısa süre içerisinde 

Portekizliler tarafından ele geçirildi ve mürettebatı esir edildi. Geriye kalan son gemi Victoria'ydı. Beş geminin içerisinde en küçük ve en hafif olanı. Delkano'nun idaresinde Nisan 1522 batıya doğru yelken açan gemi, kıyı şeridi Portekizlilerin kontrolünde olduğu için açık denizden yol almak zorundaydı. Ümit Burnuna ulaşmaları, okyanusta patlak veren fırtınalar sebebiyle tam 9 hafta sürdü. Mürettebat yeniden açlıkla mücadele etmek zorunda kaldı ve Keyp Verde adalarına ulaşıp taze erzak depolayıncaya kadar 21 kişi daha hayatını kaybetti.

Nihayet 8 Eylül 1522 İspanya'nın Sevilla Limanı'na yanaştıklarında 270 kişilik mürettebattan yalnızca 31  kişi hayattaydı. 

Yıllar sonra Tilini Mira'nın İspanya'ya geri dönmesiyle bu sayı 35 çıktı
Macellanın seferi yüzlerce hayata mal olmuştu. Ancak sonuçları muhteşemdi. Tarihte ilk defa dünyanın etrafı dolaşılmış ve gezegenin yuvarlak olduğu kesin olarak kanıtlanmıştı

Amerika ve Asya arasında devasa bir okyanus uzanıyordu. Ve dönemin haritacılarını hesap ettiğinden 7000 mil daha uzundu. Ayrıca bu seferle birlikte Avrupalılar şunu da görmüş oldular

Dünyanın çevresini karadan dolaşmak mümkün değildi. Bu yalnızca deniz yoluyla yapılabilirdi. Tarihçi Lawrance Bergen'in de ifade ettiği gibi Macellan'ın başarısı, uzay yarışını kazanmanın Rönesans çağındaki karşılığıydı.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder