30 Nisan 2012 Pazartesi

1961-1979 Dönemindeki Ekonomik Gelişmeler Maliye Politikası

   Gelirden alına vergiler maaş ve ücretler üzerinden ek gelir artışı akaryakıt , dış seyehat harcamaları, motorlu kara taşıtları üzerinden alınan dolaylı vergilerle sağlanmaya çalışılmıştır. 
   İthal ikameci sanayi stratejisinin bir aracı olan KİT malları maliyeti altında satılmasından dolayı finansman zorlukları yaşanmaya başlamış, hedeflenen yatırımlar zamanında yetiştirilememiş yada bitirilememiş yada çok yüksek maliyet ile tamamlanmış. 
   İthal ikameci strateji yurt içi talebe yönelik üretim yapıldığından bunun sürdürülmesi için yurt içi talebin yeterli miktarda talep gelmesi gerekir. KİT çalışanlarına ödenen yüksek maaş, tarımsal destekler, sosyal güvenlik alanında yapılan iyileştirmeler talebi canlı tutması sağlanmış. Bunun sonucunda bütçe açıkları düzenli bir şekilde artmış.
Kamu yatırımları için Merkez Bankası kaynaklarına başvurulması para arzını arttırmış ve enflasyon artmasına neden olmuş. İthalatı teşvik eden ihracatı caydıran bir döviz kuru rejimi dolayısıyla ortaya çıkan döviz sıkıntısı ülkeyi dış borçlanmaya yöneltmiştir. 
   1970 lerde ortaya çıkan petrol şokları ekonomide ciddi sıkıntılara neden olmuş. IMF yurt içi talebi daraltılmasını ihracata yönelik politikaların uygulanması yönünde telkinlerde bulunmuş.  Siyasal risklerden dolayı hükümetler buna direnmiş, Fiyat kontrolleri, devalüasyon gibi tebriler işe yaramamış ciddi enflasyon artışı ortaya çıkmış, çıkan sosyal huzursuzluk sonucu askeri müdahale yapılmış, ithal ikameci stratehi sona ermiş.

1923 - 1960 Döneminde Ekonomik Yapı ve Maliye Politikaları

   Vergi gelirleri açısından önemli bir değişiklik gelirlerin %20 den fazlasını oluşturan aşarın kaldırılması, bunu yerine arazi vergileri ve bazı dolaylı vergiler getirilmiştir. 1926 dan itibaren dolaylı vergiler vergi gelirleri içerisinde  %52 iken dönem sonunda %77 ye kadar çıkmıştır.
   1930 -39 yıllarında korumacı-devletçi sanayileşme politikaları damgasını bulmuş. Türk - Sovyet yakınlaşması devletin ekonomiye aktif katılması ile beraber 1934 yılında yürürlüğe giren birinci beş yıllık kalkınma sanayi planı, kamu sektörünün öncülüğünde finanse edilen sanayi yatırımları gündemdedir.
Milli gelirin %15 kadar artan kamu harcamalarının bir kısmı Merkez Bankası kaynaklarından finanse edilmiş ve bu finansman yoluyla enflasyonist eğilimler beraberinde getirmiş, ithalat ve üretim darboğazları enflasyonu da arttırmış.
   Harcamalar açısında bakıldığında personel ödemeleri toplam harcamalar içerisindeki en büyük payı almış. Savunma harcamaları önemli bir paya sahiptir, savaş döneminde dahada artmıştır. Devlet bütçesinin küçüklüğü açısından bakıldığında altyapı ve eğitim gibi hizmetlere verilen önemin artması gelişme açısından olumlu gelişme olarak adlandırılmış.
   IMF ile kurulan ilişkinlerin büyük ölçüde belirleyici olduğu iktisat politikası çerçevesinde liberalizayon damgasını vurmuş.  1923-45 döneminde mali yapıda değişkliğin finansman ihtiyacı ek gelir kaynakların doğmasına sebep olmuş. Ek gelir finansmanı için aşarı kaldırılması ile gümrük vergilerindeki artış buna örnek verilebilir.
   KİT fiyatlarında artışa gidilmiş, bu tür politikalar kısa dönemde etkisi her zaman darltıcı olmuştur. Bu dönemde dış ödemeler, enflasyon da bir rahatlama olurken, ekonomide daralma meydana gelmiş.

Vergilerin Gelir Dağılımına Etkisi

   Vergi gelirlerinin üç temek bileşeni vardır. Gelir Vergisi, Katma Değer Vergisi, akaryakıt tüketim vergisi olarak ele alınabilir. Gelir Vergisi artan oranlı bir tarife ile alınmaktadır. Katma Değer Vergisi standart bir oran üzerinde alınmakta, gelir dağılımı üzerinde olumsuz etki yaratma ihtimali yüksektir. Bu farklılaşma ham gıda, işlenmiş gıda ve lüks mallar olarak üçe ayrılır. Lüks mallar üzerindeki oran yüksek tutulmuştur. Vergi gelirlerinin yaklaşık 3/1 gelir vergisi oluşturur, artan oranlı olarak tahsil edilmektedir. Vergi gelirlerinin yaklaşık 3/2 sini oluşturan Katma Değer Vergisi oranlarında farklılaşmaya gidilmektedir. Temel ihtiyaç mallarından lüks mallara doğru bir derecelendirmeye gidilmektedir. 

Vergi Yansıması: Vergilerin tahsili öncesinde ve sonrasında ortaya çıkan gelir dağılımı karşılaştırması yapılmaktadır.  Katma Değer Vergisi hanehalkı harcamaları üzerinde yapılmaktadır.  

Gelir Vergisinin mevcut hali ile düşük gelir grubu lehine düzenlendiği görülmektedir. Gelir Vergisinin artan oranlı yapısı ancak gelirin tümünün beyan edilmesi halinde mümkün olacaktır. Elde edilen bulgular ile orta ve yüksek gelir gruplarında dikkate değer bir kayıtdışılık olduğu göstermektedir.

Gelir Dağılımı Belirlemede Kullanılan Yöntemler

Lorenz Eğrisi:
Ülkede elde edilen milli gelirin toplumun değişik kesimleri tarafında elde edilen payların birikimi olarak göstermektedir. Öncelikle hanehalkı başına gelir en küçükten en büyüğe doğru sıralanır. Mutlak eşitlik halinde toplumun en düşük gelir elde eden %10'u milli gelirin %10'una en düşük gelir elde eden %20 si milli gelirin %20sini alacaktır. Mutlak eşitlik olmaması halinde ise; en düşük gelir elde eden %20 milli gelirden %5, en düşük %20 si milli gelirden %12 pay alacaktır. Ülkede yaşayan kişiler hanehalkı gelirine göre %1, %5, %20 değişik dilimlere bölünebilir. Lorenz eğrisi temel alınarak rakamsal olarak hesaplanan eşitsizlik ölçüsü Gini katsayısı olarak adlandırılır.Teorik olarak mutlak eşitlik durumu 0 mutlak eşitsizlik durumu 1 olacaktır.

Dalton-Atkinson Ölçütü:
Toplumların daha eşitlikçi bir gelir dağılımına tercih ettikleri varsayımına dayanır.  Toplumun gelir dağılımında mutlak eşitlik durumuna geçerken vazgeçmeyi kabul ettiği gelir Dalton-Atkinson eşitsizlik ölçütü olarak tanımlanır. Rawlsiyen sosyal refah fonksiyonu esas alındığında vazgeçilecek miktar faydacı sosyal refah fonksiyonuna göre çok daha fazla olacaktır.  Faydacı sosyal refah toplumdaki tüm bireylerin faydalarının maksimize edilmesini savunur.Rawlsiyen yaklaşımı toplumdaki refah düzeyinin en düşük gelir kesiminin refahına bağlı olduğunu savunmaktadır. 

Faktörel Gelir Dağılımı

   Ülke üretim sürecinde kullanılan üretim faktörlerinin yaratılan gelirden aldığı payı ifade eder. Üretime emeği ile katılanlar ücret geliri elde ederken, gayrimenkul sahipleri kira, parasal sermaye sahipleri faiz ve girişimciler kar elde ederler. Ücret, kirai faiz ve kar gelirlerinin toplamı milli gelirdir. Gayrimenkul ve parasal tasarruflara sahip hanehalkı bu faktörlere sahip olmayan hanehalkına göre avantajlı olacaktır.

27 Nisan 2012 Cuma

Maliye Politikası ve Gelir Dağılımı

İktisat Politikasının temel hedefi bir ülkede refah düzeyini arttırmaktır. 
Pareto optimumu: hiç kimsenin refahı başka bir kimsenin refahını azaltmadan oluşamayacağıdır. Sosyal refah bireylerin refahlarının toplamından oluşmaktadır. Bir mal bir bireyin refahını ilgilendiriyorsa sosyal refahı ilgilendirir. Bir kişinin refahı artarken diğerinin refahında azalma olmuyorsa sosyal refah artacaktır. 

Pigou optimumu: Bireylerin faydası kardinal olarak ölçülebilir ve bu ölçüm tüm bireyler için benzeşir. Bireylerin zevkleri aynıdır, farklı gelir düzeyinde bulunan bireylerin son birimden elde ettikleri marjinal fayda değişebilir. Daha yüksek gelir grubuna dahil bireylerin elde ettiği marjinal fayda daha düşük gelir grubunun elde ettiği faydada farklıdır. Yüksel gelir grubundan düşük gelir grubuna yapılacak bir transfer daha arzu edilen ihtiyaca yöneleceği için sosyal refah artacaktır.

Pigou'nun yaklaşımı daha eşitlikçi bir dağılımın amaçlanması gerektiği ortaya çıkmaktadır.  kişi başına gelir arttıkça zevk ve tercihler, tüketim kalıpları ve bireylerin değişik mallara atfettiği değer de değişmektedir. Bütün gelir düzeyinin zevkleri aynı olduğu sadece gelir düzeyine göre marjinal faydanın değiştiği varsayımı pek gerçekçi değildir. Genelde kamu politikası ve özelde bütçede gelirin dağılımı bir özelliği sahiptir. 

Gelir Dağılımı Tanımı:
Bir ülkede üretilen mal ve hizmetlerin toplumun değişik kesimleri tarafından nasıl bölüşüldüğünü ifade eder. Bu bölüşüm kişisel olarak tanımlanabileceği gibi bölgesel, sektörel, faktör olabilir. 

Kişisel Gelir Dağılımı:
Bir ülkede milli gelirin kişiler arasında dağılımını ifade eder. Gerçek yaşamda kişiler bir aile içerisinde yaşadığı için, her aile birey gelir elde etmediği düşüldüğünde bu kişiler yerine hane halkı açısından değerlendirilir.

Kişi başına milli gelir ülkelerin gelişmişlik ölçütüdür. Gelişmiş ülkelerde kişi başına milli gelir 30,000 USD üzerine çıkarken, bazı ülkelerde 500 USD altına inmektedir. Bu rakamlar ülkelerin gelişmişlik düzeyini gösterir. Ülkede yaşayan her kişi bu hane halkı ortalama geliri aldığı söylenemez. Bu ortalamanın altında ve üstünde gelire sahiptirler bu fark bazen çok büyük boyutlarda olabilir. 

Kamu Gelirlerinde Artış Sağlayacak Önlemler

Kişisel Gelir Vergisi:
Kişisel gelir vergisi ve kurumlar vergisi zaman alan bir süreçtir. Yüksek miktarda istisnaların ortadan kaldırılması, indirilebilir giderlerin azaltılması, dilimlerin dikkatli belirlenerek en düşük %10 en yüksek dilim %30-%40 civarına getirilerek   ücret - faiz - kar - hükümet ve KİT lerin yapıldığı ödemelere dayılı vergi düzenlemesi yapılabilir.

Katma Değer Vergisi:
Geniş tabanlı ve tek oranlı bir KDV vergisi reformun önemli unsurlarından biri olabilir. KDV de sağlanacak gelişme gelir vergisi gibi vergilerin hasılatını arttırabilir.

Özel Tüketim Vergisi:
Hükümet değişiklikleri kolayca yasalaştırabiliyorsa özel tüketimden elde edeceği potansiyel geliri arttırması mümkün olabilir. Sigara, alkol, doğal gaz ve benzeri vergiler esnek olmamaları meşru görülebilir. Özel tüketim vergileri  advalorem olarak uygulanması, miktar olarak uygulanıyorsa endeks tercih edilmelidir. 

Kurumlar Vergisi:
Temel değişiklikler vergi tabanını hemen hemen yok eden indirimlerin ortadan kaldırılması, düşürülmesi ve yönetimin iyileştirilmesi gerekir. Son yıllarda asgari vergi uygulaması, kurumların ithalatına gayri safi varlıklarına dayandırılmıştır.

Emlak Vergisi:
Emlak vergisi uygulanıyor olasa bile gelişmekte olan ülkelerde gayrimenkul değerleri genellikle aşınmış olmaktadır. Gelir arttırmanın bir yolu değerlerin oransal olarak arttırılmasıdır. Bu intibak son değerleme üzerinden bir fiyat endeksi ile arttırılabilir.  Emlak vergisi önündeki en büyük engel siyasal risktir.

Dış Ticaret Vergisi:
Son yıllarda uygulanan uyum programlarında harcama kısıntıları, gelir artışından daha önemli olmuştur. Ancak bu amaçla ortaya konan yaklaşımlar etkin olmaktan uzaktır.  Yetenek ve sorumluluklara göre ortaya çıkan ücret farkları aşırı ölçüde daraltılmamalıdır. Kamu istihdamının azaltılması zor ve finansal açıdan maliyetli olabilir. 

Yatırım Harcamaları:
Dış finansman desteği bulunduğu zaman genellikle verimi gözönüne alınmadan bazı projelere girişilmektedir. Buradaki ölçüt aynı olmalı yüksek verime sahip olmaycak projeler iptal edilmelidir. 

Sübvansiyonlar:
Gelişmekte olan ülkelerde sübvansüyonların çoğu ölçütlere uymamaktadır. Özellikle ticarete konu olan malların tüketimini teşvik ediyorsa ve etkin olmayan girşimlerin arttırılmasını durdurulmak için yapılıyorsa ortadan kaldırılmalıdır. 

Savunma Harcamaları:
Kamu sektöründe disiplin altına alınacak maliye politikalarını tasarlamak, yasalaştırmak zor olduğundan kalıcı ve etkin adımlar atılması gerekir. Nitelikli maliye önemleri genellikle uzun zaman alır. Diğer alanlarda uygulanan enflasyon gerçekçi bir döviz kuru sonucunu doğuran iyi makro ekonomi politikalarını mali hesapların iyileştirilmesinde katkıda bulunur.

26 Nisan 2012 Perşembe

Kamu Harcamaları Açısından Alınacak Önlemler

Verimsiz Yatırım Projeleri:
   Kamu harcamaları açısından alınacak ilk önlemler verimsiz yatırım projeleridir. Uyum döneminde yatırımların korunması düşüncesi yanlıştır. Verimli yatırımlar temel kaynağı olmalarından dolayı korunması gerekirken ithal makine - teçhizata bağlı verimsiz yatırımlar ekonomiden bir yük oluşturduğundan iptal edilebilir.  Bu harcamalar vatandaşların refah düzeyine çok az katkısı vardır. Eğer dış kaynaklar ile finanse ediliyorsa uzun dönemde ülke ekonomisi üzerinde yük oluşturacaktır. Buradan yapılacak tasarrufla mevcut yatırımların işletme ve bakım giderlerine ayrılarak mevcut sermaye etkinliği, altyapı ile gelir artışı sağlanabilir.

Kamu Sektöründe Ücret Maliyeti:
   Kısıntıların yapılacağı ikinci alan kamu sektöründe ücret maliyetlerin düşürülmesidir. Birçok uyum programlarında bu denenmiştir. Politikacılar istihdamı azaltmak yerine reel ücretleri düşürmeyi tercih etmişlerdir. Bazı ülkelerde reel ücretler düşerken kamu istihdamların arttığı gözlenmiştir. Aşırı düşen ücretler hükümetlerin sendikaların baskısına dayanamadığı andan itibaren tekrar yükselecektir, aşırı düşüşler mali tansiyonu yükseltecektir.

Verimsiz Harcamalar:
Gelişmekte olan ülkelerde verimsiz harcamalar çok yaygındır. Bu harcamalar anıt dikmekten , gereksiz faaliyetlere kadar çok çeşitli olabilir. Çok sayıda ve çoğunlukla pahalı makam arabaları satın alınabilir. Bazı düzenlemelerin azaltılması kamu harcamalarını azaltacaktır. Sübvansüyonlar yakından izlenmelidir. Siyasal olarak zor olan savunma harcamalarıdır. Bu harcamalar gelişmekte olan ülkelerde yüksek düzeydedir.


Kamu Gelirleri Açısından Alınacak Önlemler

Dolaysız Vergiler:
Kişisel gelir vergisinde önemli iyileştirmeler yapılmalıdır. Bu vergiler gelişmekte olan ülkelerde kamu gelirlerine az katkıda bulunmaktadır. Kurumlar Vergisi aşırı teşvik ve karmaşık yasalardan dolayı erozyona uğramış olabilir. Özellikle yüksek enflasyon ortamında kurumların alternatif vergilendirme biçimleri tartışılmalıdır.

Dolaylı Vergiler:
Yapısal uyum sürecinde kamu gelirleri açısından KDV türünden bir vergi genel tüketim açısından sisteme yerleştirilmesi ve genişletilmesi olmuştur. KDV kamu gelirleri açısından gelişmekte olan ülkelerin önemli bir gelir kaynağıdır.

Kotaların ve miktar kısıtlamaların azaltılması ve ithalat vergileriyle ikame halinde ithalattan elde edilecek gelirde arttırılabilir.İthalatın teşvik ve özel istisnalar yoluyla erozyona uğraması bütün mallar üzerine konacak düşük ve genel bir vergi oranı ile hata ortadan kaldırılabilir.



25 Nisan 2012 Çarşamba

Mali Uyumun Kalitesi

   Mali uyumda açığın ölçülmesi ne ölçüde düzeltilmesi gerektiğinin yanında niteliği de önem taşımaktadır.

Belirli bir miktarda bir mali düzeltme ülkenin ekonomik yapısını, refah açısından iyi olduğu anlamına gelmez. Görünüşteki değişmeler genellikle kolay ve siyasal olarak daha düşük maliyetlidir.

Bütçe açıklarında gerçekleştirilebilecek bir düşüş devalüasyonu, faiz oranlarını arttırma gibi tek bir kara ile mümkün değildir. Vergi ve Harcamalar ile ilgili alınacak birçok kararın toplam etkisi sonucunda ortaya çıkar. Yüksek kalitedeki bir mali uyum için alınacak bir kararın etkin, sürdürülebilir ve eşitlikçi olması gerekir.

Gelir vergisi yaratma dilimleri genişletilebilir, oranlar düşürülebilir ve bu yolla artan çalışma gayreti ve mükellefin vergiye uyum konusunda sağlanan gelişme tersine kazanç da sağlayabilir. 

Kurumlar Vergisinde de aşırı teşvik ve karmaşık yasalardan dolayı erozyona uğrayabilir. Özellikle yüksek enflasyon ortamında kurumların alternatif vergilendirme biçimleri tartışmaya açıktır.

23 Nisan 2012 Pazartesi

Mali Dengesizliğin Ölçülmesi

   Kullanılan ölçütler doğru olmayacağı gibi tek  bir ülke için yada birden fazla ülke için karşılaştırmalar doğru sonuca götürmeyebilir.

   Uyum programlarının otoritesi olan hükümetlerin, gelişmekte olan ülkelerin kamu harcamalarının sadece bir kısmını kapsamasıdır. Yerel yönetimler, sosyal güvenlik kurumları, bütçe dışı fonlar, kamu bankaları, KİT'ler de yapılan harcamalar bütçe sürecinin dışında kalır. Bu kurumlara transfer yapılmakta, bazende aralarındaki ilişkilerden dolayı transfer fiyatları belirlenmektedir.  Örneğin Merkez Bankası kamu kurumlarını sübvansiyon fiyatlar ile finanse edebilir. Sosyal Güvenlik kurumları serbest piyasadaki fiyatların çok altında DİBS almak zorunda bırakılabilir.  Bütçe açıkları kamu kesiminin değişik kurumlarında gizlenerek siyasal riskler gizlenebilir ve kolay yolda finanse edilebilir.

   Son yıllarda geliştirilen başka bütçe açığı geliştirilerek uyum programlarında kullanılmaktadır. 

Operasyonel açık: Faiz ödemelerinin parasal düzenlemesi kabul edilen bölümün harcamalardan düşülmesidir. Faiz ödemelerinin amortisman kısmına denk gelir. Yüksek enflasyon içerisinde olan ülkelerde operasyonel açık çok düşüktür.

Birincil Açık: Faiz ödemeleri dışındaki harcamalar ile gelirler arasındaki farktır. Kamu borçlarının karşılanmasında kullanılacak kaynaklar için önemli bir göstergedir.

   Çoğu gelişmekte olan ülkelerde kamu borçlarının önemli bir bölümü dış borçlara işaret etmektedir. Hükümetler döviz kuru üzerinde oynayarak bütçe açığının  GSYİH oranını değiştirebilirler. Değerlenmiş bir döviz kuru döviz üzerinde ödenen faizi yerli para cinsinden daha az göstererek bütçe açıklarını düşük olduğu izlenimi verilebilir.

   Reel ekonomi üzerindeki etki nakdi ödemeler ile değil, kaynaklar kamu sektörüne aktarıldığı andan itibaren ortaya çıkacaktır. Hükümet mal ve hizmet alımı yaptığı halde ödeme yapmayabilir. Nakit ile ölçülen bütçe açığının ekonomi üzerinde talep etkisi  az hesaplanmış olacaktır.



Yapısal Uyum Sürecinde Maliye Politikası Seçenekleri

   IMF veya Dünya Bankası tarafından desteklenen programlarda en önemli kısım kamu kesiminin mali uyumu ile ilgilidir. Makroekonomik dengesizlik içerisinde olan ülkelerde, kamu maliyesi büyük boyutta dengesizlik içerisindedir. Bu programlar ülkelerin özgün koşullarını az dikkate alan genel-geçer çerçevede belirlendiğinden başlangıçta büyük ölçüde başarı sağlansa dahi genellikle başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Ekonomik yapıyı uyum öncesi daha kötü bir duruma getirmiştir. Mali Reformlara ilişkin konular dört temel başlık altında toplanır.

1- Mali Dengesizliğin ölçülmesi,
2- Mali uyum miktarı,
3- Mali uyum içeriği,
4- Reformların zamanlaması.



22 Nisan 2012 Pazar

Türkiyede Kamu Bankaları

   Türkiye'de devletin özel kesime kaynak aktarımında bulunabilmesi için kullandığı mekanizmalardan biride kamu bankalarıdır.

İktisat gerekçesi;
1- Tasarruf sahiplerinin ellerindeki fonları özel bankalara yatırabilmeleri için gereken güven ortamının sağlanması,
2- Piyasadaki malumat aksaklıkları nedeniyle bazı grupların bankacılık sisteminden fon temin edememesidir.

   Bu bankalar (KİT) Kamu iktisadi teşebbüsü olarak değerlendirmek mümkündür. Bu bankalar bir kamu iktisadi aracı olarak örgütlenmiştir.

   Birer iktisat politikası aracı olan kamu bankaları ilgili yasalara göre; Ziraat Bankası tarım kesimine kredi ve destek sağlaması, tarımsal tekniklerin geliştirilmesine olanak vermesidir. Halk Bankası KOBİ ve esnaf'a ucuz kredi ve destek vermesidir.


Türkiyede Devlet Yardımlarının Çerçevesi

   Devlet Yardımları Dört başlık altında toplanır.
1- Nakit Teşvikleri,
2- Vergisel Teşvikler,
3- Arsa Tahsisi,
4- Enerji Desteği

Nakit Teşvikler:
   Kaynak Kullanım Destekleme Primi (KKDP) ve Fon Kaynaklı Kredi (FKK) iki araçta oluşur.
   Karşılıksız hibe nitelikli teşvik olan KKDP 1985 ile 1991 arasında kullanılmıştır. Öncelikli sektörler Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) ve Kalkınma Öncelikli Yöreler KÖY lerdir.  Bu alanlara  KKDP yüksek oranda uygulanmış 1991 yılından sonra FKK ya dönüştürülmüştür. FKK 1995 yılından sonra kapsamı daraltılarak istisna olarak kullanılan bir araca çevrilmiştir. KOBİ, Ar-Ge sınırlı alanlara kaynaklara tahsis edilebilir duruma gelmiştir.

Vergisel Teşvikler:
1- Yatırım indirimi
2- Gümrük Vergisi
3- Toplu Konut Fonu İstisnası,
4- Katma Değer Vergisi İstisnası,
5- Vergi Resim Harç İstisnası oluşmaktadır.

   Yatırım dönemi dahil beş yıl gelir ve kurumlar vergisiden muafiyet ve daha sonraki yıllarda bu vergilerden istihdam durumuna göre %40-50 indirim, işçiden kesilen vergilerin iki yıl gecikme ile ödemesi, işçiden alınan SSK işveren hissesi Hazine tarafından karşılanması biçiminde olabilmektedir.

Bedelsiz Arazi Tahsisi ve Enerji Desteği:
   Belirli bölgelerde KOBİ'ler dahil yatırım teşvik belgesi kapsamında kullanılacak elektrik bedeli kademeli olarak 3 yıl süre ile indirimli uygulanması, ilk yılda fatura bedelinin %50 si, sonraki iki yılda %40 ve %25 oranlarında indirim uygulanması öngörülmektedir.

   KÖY ve OSB de asgari on kişilik istihdam öngörülen teşvik belgeli yatırımlara Hazine ait arazi ve  arsaların mülkiyeti bedelsiz olarak devredilecektir.

Avrupa Birliği Devlet Yardımlarının Çerçevesi

    Devlet Yardımlarının belirlenmesinde Avrupa Komisyonuna önemli yetkiler verilmiştir. Komisyon yetkisini kullanırken; 
1- Firmanın büyüklüğü, 
2- Faaliyet gösterdiği bölge
3- Sanayi kolu
4- Yardımın amacı gibi bazı yaklaşımlar getirilmiştir. 

   Geniş yetkiye sahip olduğundan yetkinin saydam bir şekilde kullanıldığını ispat etmek üzere otoriteler ve firmaların yasal pozisyonlarını görmeleri için kamuoyuna açıklamaktadır.

Bölgesel Yardımlar:
Ciddi işsizliğin olduğu bölgelere yapılacak yardımlardır. Düşük yaşam standardı AB ortalamasına göre tespit edilecektir.

Yatay Yardımlar:
Herhangi bir sanayi yada bölgede yaşanan sorunlara ilişkindir. Bunlar KOBİ'ler, AR-GE , çevrenin korunması, istihdam, az gelişmiş kent merkezleri, meslek edindirmeye verilen yardımları kapsar.

Sektörel Yardımlar:
Spesifik sanayilere yapılan yardımları kapsar. Ciddi ekonomik sorunlar yaşamış hassas sektörlere yapılacak yardımlardır. Bu sektörler kömür, demir, yapay iplik, motorlu taşıtlar, gemi yapımıdır. Diğer yardımlara göre kısıtlayıcı kurallara bağlanmış ve yardımların tek tek bildirim zorunluluğu getirilmiştir.


Avrupa Birliğinde Devlet Yardımları

   Büyük ölçüde bölgesel kalkınmışlık farklarının azaltılmasına yöneliktir. Bu yardımların %70 nakit olarak yapılmaktadır. Önemli bir bölümü ortalamanın altında refah düzeyinde olan bölgelere yapılmaktadır.  Bu bölgelerde ekonomik-sosyal açıdan gelişmelerini sağlamak, mesleki eğitim ve istihdam yaratmak gibi bölgesel gelir farklılıklarını azaltacak alanlara yapılmaktadır.

    Devlet yardımları Birlik bütçesinde yapılan yardımlarla sınırlı değil, ulusal imkanlarla sağlanan yardımlar da buna dahil edilmektedir.  Ancak devlet tarafından verilecek yardımlar rekabet avantajı sağlayacak biçimde verilmesi üye ülkeler arasındaki rekabeti bozucu  etki yaratacağından söz konusu yardımların düzenlenmesi hedeflenmektedir.

   Bu düzenlemelere göre üye ülkelere uygulamaya geçmeden önce planladıkları devlet yardımlarını Komisyona bildirmek zorundadır. Komisyon yardımın istisna grubuna girip girmediğini , girmiyorsa iptal edilmesini veya değiştirilmesini karara bağlama yetkisi vardır.


Bütçe Kısıtı Altında Kamu Yatırımları ve Özel Yatırımlar

   Üç tür kamu harcamasından söz etmek mümkündür.


a- Özel sektöre doğrudan tüketim faydası sağlayan kamu harcamaları
b- Özel sektörün sunduğu mal ve hizmetlere doğrudan ikame olan hizmetlere yönelik harcamalar
c- Özel sektör yatırımlarını tamamlayıcı harcamalar


   Gelişmekte olan ülkelerde kamu yatırımlarının yeniden yapılandırılma süreci enerji, ulaşım, haberleşme, sağlık  ve eğitim gibi temel hizmet alanlarından yapılan yatırımların korunması biçiminde olmuştur.


   İmalat ve madencilik alanındaki yatırımlar azaltılmış ve çoğunlukla özel sektöre devredilmiştir.

Kamu Açıklarının Döviz Kuru Üzerinden Etkisi

     Kamu açıklarının finansal piyasa yoluyla özel yatırımları etkilemesinin diğer bir yolu döviz kurudur. Yüksek kamu açıkları ve değerlenmiş döviz kuru yabancı finansman devam ettiği süre zarfında devam edebilir.  Ulusal para değer kazandığında ihracata yönelik kesim olumsuz etkilenir, ithal ikamesine yönelik sanayiler korunur.  Bir süre sonra hükümet devalüasyon yapmak zorunda kalır.

Devalüasyonun Etkisi:
Bir kaç  kanaldan özel yatırımları etkiler.
1- Sermaye mallarının reel arz fiyatlarını etkiler.
2- Sermaye malları ile üretimde kullanılan ithal girdilerin reel fiyatlarını etkiler.
3- Ücretleri etkiler bununla birlikte karlılık ve yatırımları etkiler.
4- reel gelirleri etkileyerek yurt içi üretime olan talebi değiştirir.

   Devalüasyonun özel yatırımlar üzerindeki kısa ve uzun dönem etkisi ters yönlü olabilir. Kısa dönemde ithal sermaye malları ve girdi fiyatlarında dolayı artan maliyet negatif etki yaratır. Uzun dönemde yaratılan bu etki pozitife döner.

   Uzun dönemde artan rekabetten dolayı ihracatın artması özel yatırımları teşvik edebilir. Makroekonomik çerçeveden bakılırsa devalüasyonun amacı dış ticaret dengesizliklerini düzeltmekse, veri üretim düzeyinde talep düşürmek zorundadır. 

   Yapılan çalışmalarda devalüasyon uzun dönemde olumlu etkisi kısa dönemde daraltıcı etkisinde fazla olduğu göstermektedir.  Bu çalışmalar sonucunda özel yatırımlardaki düşüşün bir kısmı değişen göreli fiyatlara uyum sürecindeki geçiş maliyetlerinden kaynaklanmaktadır.