25 Kasım 2012 Pazar

Parasal Aktarım Mekanizması

   Kısa vadeli faiz oranlarının para politikası aracı olarak kullanan Merkez Bankaları faiz kararları ekonomiyi temel alarak dört kanal aracılığıyla etkilemektedir.




1 Mayıs 2012 Salı

2000 Yılından Sonra Para ve Döviz Kuru Politikaları

   2001 yılında IMF ile stand-by anlaşması ile güçlü ekonomiye geçiş adı altında program uygulamaya geçilmiş. 
   Para Politkası; finansal piyasalara istikrar sağlayacak ana hedefi fiyat istikrarı olacak. Bu programdaki fark: para politikası dalgalı döviz kuru rejimi altında uygulanmasıdır. Parasal kontrolü sağlamak için NİV (Net iç Varlıklar) üst, NDV (Net Dış Varlıklar) alt sınır uygulanmıştır. IMF kredilerin iç borç ödemesinde kullanılması parasal taban oluşacak, artışı önlemek için döviz satışı yapılmıştır. 
   Döviz kuru sistemi; serbest döviz kuru sistemi olarak belirlenmiştir. Merkez Bankası döviz piyasasına sadece iki nedenden dolayı müdahale edecektir.
-IMF tarafından verilen kredinin Hazine tarafından kullanılması sonucunda piyasada oluşacak aşırı likiditeyi strelize etmek için,
-Döviz kurundan kısa dönemde oluşacak aşrı dalgalanmaları önlemek için.

Para Politikası :
1-TÜFE oranını 2000 yılı sonuna kadar %35 düşürmek.
2-2002 yılı ortalarına kadar enflasyon hedeflemesi için önkoşulların sağlanması durumunda yılın ikinci yarısında enflasyon hedeflemesine geçilmesi.
3-Kısa vadeli faiz oranları enflasyon hedeflemesine geçilmesi. "Örtük enflasyon hedeflemesi"
4-Finansal piyasaların derinliğini arttırmak, etkin bir şekilde çalışmasını  sağlamak.
5-Merkez Bankası son kredi vermek mercii olacak geç likidite penceresi 16:00-16:30 saatleri arasında teminat karşısında bankaları sınırsız fonlayabilecektir.
6- IMF tarafından sağlanan ek finansmanların Hazine tarafından bütçe ihtiyaçlarında kullanılması ile ortaya çıkan likidite döviz satışları bankalara sağlanan finansmanın sonrasında likidite fazlasını ters repo ile sterilize edebilecektir.
   2002 yılında görülen örtük enflasyon hedeflemesi başarısı açıkça görülmüştür. TL depo işlemleri, açık piyasa işlemleri  İMKB Repo - Ters Repo işlemleri ile çekilmeye devam edilmektedir. 
Bankaların ihtiyaç duyacağı likidite ihtiyacı aşağıdaki yollar ile sağlanır:

1-Bankalar 10:00 - 16:00 saatleri arasında mevcut limitleri dahilinde Merkez Bankasına borç vermekte yada borç alabilmektedir.
2-Gün içi likidite limiti: Bankalar gün içerisinde oluşan likidite ihtiyaçlarını 09:00 - 15:00 saatleri arasında gün sonunda ödemek suretiyle Merkez Bankasında sağlayabilmektedir.
3-Geç likidite penceresi: Bankalar gün sonunda likidite ihtiyaçlarını Merkez Bankasına 16:00-16:30 saatleri arasında yeterli teminatı bulundurmak şartıyla sınırsız borçlanabilmektedirler.

   Merkez Bankası döviz kurunun serbest rejime geçmesi ile müdahale edememektedir. Sadece aşırı dalgalanmaları önlemek amacıyla müdahalede bulunabilmektedir.
   2002 yılında yüzde 35 olan enflasyon oranı 2004 yılında yüzde 9.3, 2005 yılında yüzde 7.9 düşmüştür.

   Merkez Bankası 2006 yılında açık enflasyon hedeflemesi rejimi uygulamasına geçmiştir. Para Politikası uygulaması TCMB insiyatifindedir. 2008,2009,2010 yılları içerisinde hedef %4 olarak açıklanmış, kısa vadeli faiz oranları temel politika aracı olarak kullanılmaya devam edilmiş.

Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı - Maliye Politikası

   1980 yıllarda artan bütçe açıklarına neden olan yüksek miktarda iç ve dış borçlanma stoku, enflasyon, faiz oranlarının arttırılarak büyüme için olumsuz bir ortam yaratılmış. Mevcut kaynaklarını bütçe finansmanı için kullanılması sonucunda oluşan dışlanma etkisi özel yatırım harcamalarını önemli bir şekilde azaltmış. Kamu borçlarının çevrilmesi ilişkin olumsuz beklentiler reel faiz oranlarının yükselmesine borç-reel faiz oranı döngüsüne girilmesine neden olmuş.
   Kamu bankaları yoluyla yapılan transfer ödemeleri giderler arasında görünmemiş ve banka bilançolarında faiz işletilerek aktif olarak görünmüş.IMF - DB ile yapılan görüşmelerde görev zararı olarak tanımlanan bu giderler hesaba katılınca kamu borç stoku ve faiz ödemelerindeki artış ortaya çıkmış.
  Yüksek enflasyon , düşük büyüme tuzağında kurtulabilmek için kamu kesiminin borçlanma gereksinimini azaltacak yapısal reformların yapılması gerekmekteydi. Kamu kesiminin borçlarının azaltılması, hem enflasyon hemde reel faiz oranlarının düşmesine katkıda bulunacak. Reel faiz oranların düşmesi özel yatırım harcamalarını teşvik ederek ekonomik büyümeyi hızlandıracaktır.
   Bu amaçlara ulaşabilmek için uygulanacak programda;
1-Sıkı maliye politikası, faiz dışı bütçe fazlasının arttırlması, özelleştirmeye hız kazandırılması,
2-Enflasyon hedefi ile uyumlu gelirler politikasının uygulanması,
3-Ekonomik birimlere uzun dönemli bakış açısı kazandırılması,Para ve döviz kuru politikasının uygulanması,

Döviz kuru politikasına göre enflasyon ile uyumlu 1 ABD doları 0.77 Euro oluşan döviz sepeti değer 1 yılı kapsayacak şekilde günlük olarak açıklanmıştı. Bu uygulamanın amacı enflasyonist beklentiyi düşürmektir.
Para Politikası için parasal kontrolü sağlamak için Merkez Bankası bilançosundaki Net İç Varlıklar tavan Net Dış Varlıklara taban sınırı konumuştur.  Böylelikle para ve döviz kuru politikalarını Merkez Bankasının bilançosundan takip edilebilmekteydi. 
Net İç Varlıklar kalemi genel olarak merkez bankasının dış varlıkları haricinde piyasaya ne kadar para verdiğini ve piyasadan ne kadar para çektiğini göstermektedir. Döviz kuru politikasına göre Merkez Bankası belirlenen döviz kurundan döviz satın alabilecek Türk Lirası yaratma işlemi sadece döviz satması ile yapılabilecektir. 

Merkez Bankasının Politika Araçları :
-Zorunlu karşıklı oranı , disponibilite oranı,
-Açık Piyasa işlemleri,
-Bankalararası piyasa işlemleri,
-Döviz Piyasası işlemleri.

Programının uygulanası ile enflasyon oranı beklenenin üzerinde gerçekleşmiş Türk Lirası aşırı değer kazanmış ithalat artarak ihracat azalmış ve cari işlemler açığı artmış.

Bankacılık Krizi - Maliye Politikası

   Finansal liberalizasyon sürecinde geçekleştirilen bankacılık sektörüne giriş ve rekabeti kolaylaştırıcı yasal ve kurumsal düzenlemelerin etkisiyle sektörde göze görülür bir gelişme olmuştur. Büyük ölçüde menkul değerler cüzdana yansıtılırken kredililer çok düşük düzeyde kalmıştır. Bu olumlu gelişmlere karşın üretim faaliyetlerinin desteklenmesi, uzun vadeli yatırımlara dönüştürülmesi açısında başarı elde edildiği söylemek zordur. Nedenler ise makroekonomik istikrarsızlık ve yanlış kamu politikalarından kaynaklanırken, bankacılık sektöründeki yapısal bozukluklar düzenleme ve denetim yetersizliğinden kaynaklanmıştır. Kamu kesimi borçlanma gereksinimi finansmanına yönelik politikaların etkisiyle kamuya kaynak aktarır hale gelmiş, yüksek faiz oranları arbitrajı teşvik etmiş bankalar yurt dışından borçlanarak kamu kesimine finansman sağlamış. Bankacılık sektörünün döviz açık pozisyonların artması ile sonuçlanmış. 
   Reel Sektörde bile faaliyet dışı karlar faaliyet karının çok gerisinde kalmış. Denetim yetersizliği saydamlık eksikliği, kaynak sağlamadan eksiklik bankacılık sistemini likidite , faiz, kur risklerine karşı kırılgan hale getirmiş. 1994 krizi ardından 1990 yılların sonundan yaşanan kriz ile büyük zarar görmüş. 

   2001 ortalarına doğru uygulama programına gidilmiş, temek hedefleri arasında kamu bankaların yeniden yapılandırılması Tasarruf Mevduat Sigorta Fonuna (TMSF) devredilmiş bankaların işlemlerini kısa sürede tamamlaması krizden olumsuz etkilenen bankaların sağlıklı yapıya kavuşturulması yer almış. Görev zararı ile bu zararlar tahakkuk etmiş faiz karşılığında DİBS verilerek zarar tasfiye edilmiş. 1990 yılların ikinci yarısında TMSF ye devredilen bankaların yirmiye yakın banka ile çalışma başlatılmış, bir kısmı birleştirilmiş bir kısmı yerli ve yabancı yatırımcılara satılmış.

1994 Krizinde Maliye Politikası

   Kamu ve özel sektörlerin davranışları ile açıklamak mümkündür. Kamu sektörü hükümetin uyguladığı maliye ve para politikaları ile özel sektör davranışı ise bekleyiş ve eylemleri ile değerlendirilmektedir.  Krizin maliye politikasına bakan kısmı kamu açıkları ve bunların finansmanı yöntemidir. Kamu açıklarının finansmanı iç borçlanma yolu seçilmiştir. Bu dönemde kamu harcamaları azalmadığı gibi arz-yönlü iktisat politikaları doğrultusunda vergi indirimlerine gidildiğinden kamu açıkları büyümüştür. Dış kaynak ile beslenen ekonomi faizlerin düşürülmesi ile kısa vadeli fonlar cazip olmaktan çıkmış ciddi bir finansal sıkıntıya girilmiştir. Türk Lirasının değerlenmesi ile ihracatın yeterli düzeyde yapılmaması döviz ihtiyacını arttırmış.
   Hükümet kısa vadeli borçları azaltarak Merkez Bankasından kısa vadeli avans ağırlık vermeye başlamış. Hükümetin kısa vadeli avansa başvurabileceği miktar bütçe ödeneklerinin %15 i sınırlıdır. 1993 yılında döviz rezervlerinin 30% ulaştı. Merkez Bankası parasal disiplin sağlayacak gücünü belirli ölçüde kaybetmiş oldu.

Krizden sonra parasal disiplin sağlamak üzere kısa vadeli avanslarla ilgili kısıtlayıcı düzenlemeye gidildi. Devler diğer finansman aracı olan iç borçlara yüksek oranda faiz vererek yeniden yönlendi.

Türkiyede Sermaye Hareketlerinin Serbestleştirilmesi

   1980 yılında başlayan ekonomik ve finansal reformlar ile birlikte başlamış ve 1989 yılında tamamlanmıştır. 1980 yılından önce sermaye hareketleri 17 sayılı kara çerçevesinde döviz kontrolleri ile gerçekleşmekteydi. Yerleşik olmayanların Türkiyedeki yatırımlardan sağladıkları gelir ve karların transferi yasaktı. İhracatçıların ihracat gelirlerini üç ay içinde Türkiyeye getirmeleri gerekmekteydi. İthalat yıllık plan çerçevesinde Ticaret Bakanlığının talimatı Merkez Bankasının onayı ile gerçekleşirdi.

   Sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi 1983 yılında başlamış kısmen serbestleşmiş ve tam serrbestleşme 1989 yılında 32 sayılı kararla tamamlanmıştır. 1981 yılının Mayıs ayında Merkez Bankası günlük döviz kurlarının belirlenmesine ek olarak kcurun yüzde 6 sı civarında daha düşük veya yüksek döviz kuru belirleme serbestisi vermiş.
Bankaların pozisyon limitleri kaldırılmış, Bankalara ve özel finans kuruluşlarına ihtiyaç olduğu takdirde belirlenen likidite oranı ve döviz riski oranı çerçevesinde döviz işlemleri yapma yetkisi verilmiş. İhracat ve görünmeyen işlemlerin gelirlerinin en az yüzde 20 zorunlu olarak Merkez Bankasına yatırılmaktaydı.
1980 yılının ilk yarısında sermaye girişleri sınırlı olmakla birlikte yılın ikinci yarısında  sermaye girişlerinin miktarında önemli artış elde edilmiş.

Ödemeler Dengesi istatistikleri, sermaye akımı dört başlık altında toplanabilir.
1- Yabancı Doğrudan Yatırımlar,
2- Portföy Yatırımları,
3- Kısa Vadeli Banka Kredileri,
4- Uzun Vadeli Banka Kredileri.

Sermaye Hareketlerinin Vadeleri: 1989 yılında sonra Türkiyeye gelen sermaye önemli bir kısmı vadeli sermaye akımları oluşturmaktadır çoğunlukla yabancı bankalardan sağlanan kredileri içermektedir. Uzun vadeli sermaye akımları bankalar ve özel sektör tarafından alınan kredilerden oluşmaktadır.

Sermaye Hareketlerinin Çeşitleri: Kısa ve Uzun vadeli banka kredileri sermaye hareketlerinin serbestleşmesine en çabuk ve en büyük miktarda cevap veren sermaye çeşidini oluşturmaktadır. Bu dönemde kısa vadeli sermaye akımları bütçe açığının finansmanı için kullanılmıştır.

Sermaye akımlarının Kaynağı:1980 yılından sonra özel sermaye akımlarının toplam sermaye içerisindeki payı artmaya başlayarak önemli oranlara ulaşmıştır. Bu akım ile istikrarlı bir makro ve mikro ortamın oluşması, fiyat istikrarı, düşük enflasyon amaçlayan para politikası, güçlü maliye politikası güçlü bankacılık sistemi - denetimi , şirket yönetimidir.

Hükümetler bütçe finansmanı gereksinimini sadece kısa vadeli banka kredileri ile teşvik edebilmiştir.

Sermaye hareketlerinin serbestleşmesi büyümeye olumlu yönde etkilemek yerine büyüme oranında dalgalanmalar yapmaktadır. Sebebi ise istikrarlı bir makro ekonomi alanın olmaması, etkin çalışan yurtiçi finansal piyasaların olmaması, güçlü finansal sistemin ve denetimin olmamasıdır. Yabancılar doğrudan yatırmları cazip olmadığı gibi yüksek bütçe açıkları sadece kısa vadeli sermaye akımlarını teşvik edebilmiştir.

Yüksek bütçe açıkları istikrarsız makroekonomi ortamı risk primini arttırarak faizlerin artmasına ve Türk Lirasının değer kazanmasına sebep olmuştur.

30 Nisan 2012 Pazartesi

1961-1979 Dönemindeki Ekonomik Gelişmeler Maliye Politikası

   Gelirden alına vergiler maaş ve ücretler üzerinden ek gelir artışı akaryakıt , dış seyehat harcamaları, motorlu kara taşıtları üzerinden alınan dolaylı vergilerle sağlanmaya çalışılmıştır. 
   İthal ikameci sanayi stratejisinin bir aracı olan KİT malları maliyeti altında satılmasından dolayı finansman zorlukları yaşanmaya başlamış, hedeflenen yatırımlar zamanında yetiştirilememiş yada bitirilememiş yada çok yüksek maliyet ile tamamlanmış. 
   İthal ikameci strateji yurt içi talebe yönelik üretim yapıldığından bunun sürdürülmesi için yurt içi talebin yeterli miktarda talep gelmesi gerekir. KİT çalışanlarına ödenen yüksek maaş, tarımsal destekler, sosyal güvenlik alanında yapılan iyileştirmeler talebi canlı tutması sağlanmış. Bunun sonucunda bütçe açıkları düzenli bir şekilde artmış.
Kamu yatırımları için Merkez Bankası kaynaklarına başvurulması para arzını arttırmış ve enflasyon artmasına neden olmuş. İthalatı teşvik eden ihracatı caydıran bir döviz kuru rejimi dolayısıyla ortaya çıkan döviz sıkıntısı ülkeyi dış borçlanmaya yöneltmiştir. 
   1970 lerde ortaya çıkan petrol şokları ekonomide ciddi sıkıntılara neden olmuş. IMF yurt içi talebi daraltılmasını ihracata yönelik politikaların uygulanması yönünde telkinlerde bulunmuş.  Siyasal risklerden dolayı hükümetler buna direnmiş, Fiyat kontrolleri, devalüasyon gibi tebriler işe yaramamış ciddi enflasyon artışı ortaya çıkmış, çıkan sosyal huzursuzluk sonucu askeri müdahale yapılmış, ithal ikameci stratehi sona ermiş.

1923 - 1960 Döneminde Ekonomik Yapı ve Maliye Politikaları

   Vergi gelirleri açısından önemli bir değişiklik gelirlerin %20 den fazlasını oluşturan aşarın kaldırılması, bunu yerine arazi vergileri ve bazı dolaylı vergiler getirilmiştir. 1926 dan itibaren dolaylı vergiler vergi gelirleri içerisinde  %52 iken dönem sonunda %77 ye kadar çıkmıştır.
   1930 -39 yıllarında korumacı-devletçi sanayileşme politikaları damgasını bulmuş. Türk - Sovyet yakınlaşması devletin ekonomiye aktif katılması ile beraber 1934 yılında yürürlüğe giren birinci beş yıllık kalkınma sanayi planı, kamu sektörünün öncülüğünde finanse edilen sanayi yatırımları gündemdedir.
Milli gelirin %15 kadar artan kamu harcamalarının bir kısmı Merkez Bankası kaynaklarından finanse edilmiş ve bu finansman yoluyla enflasyonist eğilimler beraberinde getirmiş, ithalat ve üretim darboğazları enflasyonu da arttırmış.
   Harcamalar açısında bakıldığında personel ödemeleri toplam harcamalar içerisindeki en büyük payı almış. Savunma harcamaları önemli bir paya sahiptir, savaş döneminde dahada artmıştır. Devlet bütçesinin küçüklüğü açısından bakıldığında altyapı ve eğitim gibi hizmetlere verilen önemin artması gelişme açısından olumlu gelişme olarak adlandırılmış.
   IMF ile kurulan ilişkinlerin büyük ölçüde belirleyici olduğu iktisat politikası çerçevesinde liberalizayon damgasını vurmuş.  1923-45 döneminde mali yapıda değişkliğin finansman ihtiyacı ek gelir kaynakların doğmasına sebep olmuş. Ek gelir finansmanı için aşarı kaldırılması ile gümrük vergilerindeki artış buna örnek verilebilir.
   KİT fiyatlarında artışa gidilmiş, bu tür politikalar kısa dönemde etkisi her zaman darltıcı olmuştur. Bu dönemde dış ödemeler, enflasyon da bir rahatlama olurken, ekonomide daralma meydana gelmiş.

Vergilerin Gelir Dağılımına Etkisi

   Vergi gelirlerinin üç temek bileşeni vardır. Gelir Vergisi, Katma Değer Vergisi, akaryakıt tüketim vergisi olarak ele alınabilir. Gelir Vergisi artan oranlı bir tarife ile alınmaktadır. Katma Değer Vergisi standart bir oran üzerinde alınmakta, gelir dağılımı üzerinde olumsuz etki yaratma ihtimali yüksektir. Bu farklılaşma ham gıda, işlenmiş gıda ve lüks mallar olarak üçe ayrılır. Lüks mallar üzerindeki oran yüksek tutulmuştur. Vergi gelirlerinin yaklaşık 3/1 gelir vergisi oluşturur, artan oranlı olarak tahsil edilmektedir. Vergi gelirlerinin yaklaşık 3/2 sini oluşturan Katma Değer Vergisi oranlarında farklılaşmaya gidilmektedir. Temel ihtiyaç mallarından lüks mallara doğru bir derecelendirmeye gidilmektedir. 

Vergi Yansıması: Vergilerin tahsili öncesinde ve sonrasında ortaya çıkan gelir dağılımı karşılaştırması yapılmaktadır.  Katma Değer Vergisi hanehalkı harcamaları üzerinde yapılmaktadır.  

Gelir Vergisinin mevcut hali ile düşük gelir grubu lehine düzenlendiği görülmektedir. Gelir Vergisinin artan oranlı yapısı ancak gelirin tümünün beyan edilmesi halinde mümkün olacaktır. Elde edilen bulgular ile orta ve yüksek gelir gruplarında dikkate değer bir kayıtdışılık olduğu göstermektedir.

Gelir Dağılımı Belirlemede Kullanılan Yöntemler

Lorenz Eğrisi:
Ülkede elde edilen milli gelirin toplumun değişik kesimleri tarafında elde edilen payların birikimi olarak göstermektedir. Öncelikle hanehalkı başına gelir en küçükten en büyüğe doğru sıralanır. Mutlak eşitlik halinde toplumun en düşük gelir elde eden %10'u milli gelirin %10'una en düşük gelir elde eden %20 si milli gelirin %20sini alacaktır. Mutlak eşitlik olmaması halinde ise; en düşük gelir elde eden %20 milli gelirden %5, en düşük %20 si milli gelirden %12 pay alacaktır. Ülkede yaşayan kişiler hanehalkı gelirine göre %1, %5, %20 değişik dilimlere bölünebilir. Lorenz eğrisi temel alınarak rakamsal olarak hesaplanan eşitsizlik ölçüsü Gini katsayısı olarak adlandırılır.Teorik olarak mutlak eşitlik durumu 0 mutlak eşitsizlik durumu 1 olacaktır.

Dalton-Atkinson Ölçütü:
Toplumların daha eşitlikçi bir gelir dağılımına tercih ettikleri varsayımına dayanır.  Toplumun gelir dağılımında mutlak eşitlik durumuna geçerken vazgeçmeyi kabul ettiği gelir Dalton-Atkinson eşitsizlik ölçütü olarak tanımlanır. Rawlsiyen sosyal refah fonksiyonu esas alındığında vazgeçilecek miktar faydacı sosyal refah fonksiyonuna göre çok daha fazla olacaktır.  Faydacı sosyal refah toplumdaki tüm bireylerin faydalarının maksimize edilmesini savunur.Rawlsiyen yaklaşımı toplumdaki refah düzeyinin en düşük gelir kesiminin refahına bağlı olduğunu savunmaktadır. 

Faktörel Gelir Dağılımı

   Ülke üretim sürecinde kullanılan üretim faktörlerinin yaratılan gelirden aldığı payı ifade eder. Üretime emeği ile katılanlar ücret geliri elde ederken, gayrimenkul sahipleri kira, parasal sermaye sahipleri faiz ve girişimciler kar elde ederler. Ücret, kirai faiz ve kar gelirlerinin toplamı milli gelirdir. Gayrimenkul ve parasal tasarruflara sahip hanehalkı bu faktörlere sahip olmayan hanehalkına göre avantajlı olacaktır.

27 Nisan 2012 Cuma

Maliye Politikası ve Gelir Dağılımı

İktisat Politikasının temel hedefi bir ülkede refah düzeyini arttırmaktır. 
Pareto optimumu: hiç kimsenin refahı başka bir kimsenin refahını azaltmadan oluşamayacağıdır. Sosyal refah bireylerin refahlarının toplamından oluşmaktadır. Bir mal bir bireyin refahını ilgilendiriyorsa sosyal refahı ilgilendirir. Bir kişinin refahı artarken diğerinin refahında azalma olmuyorsa sosyal refah artacaktır. 

Pigou optimumu: Bireylerin faydası kardinal olarak ölçülebilir ve bu ölçüm tüm bireyler için benzeşir. Bireylerin zevkleri aynıdır, farklı gelir düzeyinde bulunan bireylerin son birimden elde ettikleri marjinal fayda değişebilir. Daha yüksek gelir grubuna dahil bireylerin elde ettiği marjinal fayda daha düşük gelir grubunun elde ettiği faydada farklıdır. Yüksel gelir grubundan düşük gelir grubuna yapılacak bir transfer daha arzu edilen ihtiyaca yöneleceği için sosyal refah artacaktır.

Pigou'nun yaklaşımı daha eşitlikçi bir dağılımın amaçlanması gerektiği ortaya çıkmaktadır.  kişi başına gelir arttıkça zevk ve tercihler, tüketim kalıpları ve bireylerin değişik mallara atfettiği değer de değişmektedir. Bütün gelir düzeyinin zevkleri aynı olduğu sadece gelir düzeyine göre marjinal faydanın değiştiği varsayımı pek gerçekçi değildir. Genelde kamu politikası ve özelde bütçede gelirin dağılımı bir özelliği sahiptir. 

Gelir Dağılımı Tanımı:
Bir ülkede üretilen mal ve hizmetlerin toplumun değişik kesimleri tarafından nasıl bölüşüldüğünü ifade eder. Bu bölüşüm kişisel olarak tanımlanabileceği gibi bölgesel, sektörel, faktör olabilir. 

Kişisel Gelir Dağılımı:
Bir ülkede milli gelirin kişiler arasında dağılımını ifade eder. Gerçek yaşamda kişiler bir aile içerisinde yaşadığı için, her aile birey gelir elde etmediği düşüldüğünde bu kişiler yerine hane halkı açısından değerlendirilir.

Kişi başına milli gelir ülkelerin gelişmişlik ölçütüdür. Gelişmiş ülkelerde kişi başına milli gelir 30,000 USD üzerine çıkarken, bazı ülkelerde 500 USD altına inmektedir. Bu rakamlar ülkelerin gelişmişlik düzeyini gösterir. Ülkede yaşayan her kişi bu hane halkı ortalama geliri aldığı söylenemez. Bu ortalamanın altında ve üstünde gelire sahiptirler bu fark bazen çok büyük boyutlarda olabilir. 

Kamu Gelirlerinde Artış Sağlayacak Önlemler

Kişisel Gelir Vergisi:
Kişisel gelir vergisi ve kurumlar vergisi zaman alan bir süreçtir. Yüksek miktarda istisnaların ortadan kaldırılması, indirilebilir giderlerin azaltılması, dilimlerin dikkatli belirlenerek en düşük %10 en yüksek dilim %30-%40 civarına getirilerek   ücret - faiz - kar - hükümet ve KİT lerin yapıldığı ödemelere dayılı vergi düzenlemesi yapılabilir.

Katma Değer Vergisi:
Geniş tabanlı ve tek oranlı bir KDV vergisi reformun önemli unsurlarından biri olabilir. KDV de sağlanacak gelişme gelir vergisi gibi vergilerin hasılatını arttırabilir.

Özel Tüketim Vergisi:
Hükümet değişiklikleri kolayca yasalaştırabiliyorsa özel tüketimden elde edeceği potansiyel geliri arttırması mümkün olabilir. Sigara, alkol, doğal gaz ve benzeri vergiler esnek olmamaları meşru görülebilir. Özel tüketim vergileri  advalorem olarak uygulanması, miktar olarak uygulanıyorsa endeks tercih edilmelidir. 

Kurumlar Vergisi:
Temel değişiklikler vergi tabanını hemen hemen yok eden indirimlerin ortadan kaldırılması, düşürülmesi ve yönetimin iyileştirilmesi gerekir. Son yıllarda asgari vergi uygulaması, kurumların ithalatına gayri safi varlıklarına dayandırılmıştır.

Emlak Vergisi:
Emlak vergisi uygulanıyor olasa bile gelişmekte olan ülkelerde gayrimenkul değerleri genellikle aşınmış olmaktadır. Gelir arttırmanın bir yolu değerlerin oransal olarak arttırılmasıdır. Bu intibak son değerleme üzerinden bir fiyat endeksi ile arttırılabilir.  Emlak vergisi önündeki en büyük engel siyasal risktir.

Dış Ticaret Vergisi:
Son yıllarda uygulanan uyum programlarında harcama kısıntıları, gelir artışından daha önemli olmuştur. Ancak bu amaçla ortaya konan yaklaşımlar etkin olmaktan uzaktır.  Yetenek ve sorumluluklara göre ortaya çıkan ücret farkları aşırı ölçüde daraltılmamalıdır. Kamu istihdamının azaltılması zor ve finansal açıdan maliyetli olabilir. 

Yatırım Harcamaları:
Dış finansman desteği bulunduğu zaman genellikle verimi gözönüne alınmadan bazı projelere girişilmektedir. Buradaki ölçüt aynı olmalı yüksek verime sahip olmaycak projeler iptal edilmelidir. 

Sübvansiyonlar:
Gelişmekte olan ülkelerde sübvansüyonların çoğu ölçütlere uymamaktadır. Özellikle ticarete konu olan malların tüketimini teşvik ediyorsa ve etkin olmayan girşimlerin arttırılmasını durdurulmak için yapılıyorsa ortadan kaldırılmalıdır. 

Savunma Harcamaları:
Kamu sektöründe disiplin altına alınacak maliye politikalarını tasarlamak, yasalaştırmak zor olduğundan kalıcı ve etkin adımlar atılması gerekir. Nitelikli maliye önemleri genellikle uzun zaman alır. Diğer alanlarda uygulanan enflasyon gerçekçi bir döviz kuru sonucunu doğuran iyi makro ekonomi politikalarını mali hesapların iyileştirilmesinde katkıda bulunur.

26 Nisan 2012 Perşembe

Kamu Harcamaları Açısından Alınacak Önlemler

Verimsiz Yatırım Projeleri:
   Kamu harcamaları açısından alınacak ilk önlemler verimsiz yatırım projeleridir. Uyum döneminde yatırımların korunması düşüncesi yanlıştır. Verimli yatırımlar temel kaynağı olmalarından dolayı korunması gerekirken ithal makine - teçhizata bağlı verimsiz yatırımlar ekonomiden bir yük oluşturduğundan iptal edilebilir.  Bu harcamalar vatandaşların refah düzeyine çok az katkısı vardır. Eğer dış kaynaklar ile finanse ediliyorsa uzun dönemde ülke ekonomisi üzerinde yük oluşturacaktır. Buradan yapılacak tasarrufla mevcut yatırımların işletme ve bakım giderlerine ayrılarak mevcut sermaye etkinliği, altyapı ile gelir artışı sağlanabilir.

Kamu Sektöründe Ücret Maliyeti:
   Kısıntıların yapılacağı ikinci alan kamu sektöründe ücret maliyetlerin düşürülmesidir. Birçok uyum programlarında bu denenmiştir. Politikacılar istihdamı azaltmak yerine reel ücretleri düşürmeyi tercih etmişlerdir. Bazı ülkelerde reel ücretler düşerken kamu istihdamların arttığı gözlenmiştir. Aşırı düşen ücretler hükümetlerin sendikaların baskısına dayanamadığı andan itibaren tekrar yükselecektir, aşırı düşüşler mali tansiyonu yükseltecektir.

Verimsiz Harcamalar:
Gelişmekte olan ülkelerde verimsiz harcamalar çok yaygındır. Bu harcamalar anıt dikmekten , gereksiz faaliyetlere kadar çok çeşitli olabilir. Çok sayıda ve çoğunlukla pahalı makam arabaları satın alınabilir. Bazı düzenlemelerin azaltılması kamu harcamalarını azaltacaktır. Sübvansüyonlar yakından izlenmelidir. Siyasal olarak zor olan savunma harcamalarıdır. Bu harcamalar gelişmekte olan ülkelerde yüksek düzeydedir.


Kamu Gelirleri Açısından Alınacak Önlemler

Dolaysız Vergiler:
Kişisel gelir vergisinde önemli iyileştirmeler yapılmalıdır. Bu vergiler gelişmekte olan ülkelerde kamu gelirlerine az katkıda bulunmaktadır. Kurumlar Vergisi aşırı teşvik ve karmaşık yasalardan dolayı erozyona uğramış olabilir. Özellikle yüksek enflasyon ortamında kurumların alternatif vergilendirme biçimleri tartışılmalıdır.

Dolaylı Vergiler:
Yapısal uyum sürecinde kamu gelirleri açısından KDV türünden bir vergi genel tüketim açısından sisteme yerleştirilmesi ve genişletilmesi olmuştur. KDV kamu gelirleri açısından gelişmekte olan ülkelerin önemli bir gelir kaynağıdır.

Kotaların ve miktar kısıtlamaların azaltılması ve ithalat vergileriyle ikame halinde ithalattan elde edilecek gelirde arttırılabilir.İthalatın teşvik ve özel istisnalar yoluyla erozyona uğraması bütün mallar üzerine konacak düşük ve genel bir vergi oranı ile hata ortadan kaldırılabilir.



25 Nisan 2012 Çarşamba

Mali Uyumun Kalitesi

   Mali uyumda açığın ölçülmesi ne ölçüde düzeltilmesi gerektiğinin yanında niteliği de önem taşımaktadır.

Belirli bir miktarda bir mali düzeltme ülkenin ekonomik yapısını, refah açısından iyi olduğu anlamına gelmez. Görünüşteki değişmeler genellikle kolay ve siyasal olarak daha düşük maliyetlidir.

Bütçe açıklarında gerçekleştirilebilecek bir düşüş devalüasyonu, faiz oranlarını arttırma gibi tek bir kara ile mümkün değildir. Vergi ve Harcamalar ile ilgili alınacak birçok kararın toplam etkisi sonucunda ortaya çıkar. Yüksek kalitedeki bir mali uyum için alınacak bir kararın etkin, sürdürülebilir ve eşitlikçi olması gerekir.

Gelir vergisi yaratma dilimleri genişletilebilir, oranlar düşürülebilir ve bu yolla artan çalışma gayreti ve mükellefin vergiye uyum konusunda sağlanan gelişme tersine kazanç da sağlayabilir. 

Kurumlar Vergisinde de aşırı teşvik ve karmaşık yasalardan dolayı erozyona uğrayabilir. Özellikle yüksek enflasyon ortamında kurumların alternatif vergilendirme biçimleri tartışmaya açıktır.

23 Nisan 2012 Pazartesi

Mali Dengesizliğin Ölçülmesi

   Kullanılan ölçütler doğru olmayacağı gibi tek  bir ülke için yada birden fazla ülke için karşılaştırmalar doğru sonuca götürmeyebilir.

   Uyum programlarının otoritesi olan hükümetlerin, gelişmekte olan ülkelerin kamu harcamalarının sadece bir kısmını kapsamasıdır. Yerel yönetimler, sosyal güvenlik kurumları, bütçe dışı fonlar, kamu bankaları, KİT'ler de yapılan harcamalar bütçe sürecinin dışında kalır. Bu kurumlara transfer yapılmakta, bazende aralarındaki ilişkilerden dolayı transfer fiyatları belirlenmektedir.  Örneğin Merkez Bankası kamu kurumlarını sübvansiyon fiyatlar ile finanse edebilir. Sosyal Güvenlik kurumları serbest piyasadaki fiyatların çok altında DİBS almak zorunda bırakılabilir.  Bütçe açıkları kamu kesiminin değişik kurumlarında gizlenerek siyasal riskler gizlenebilir ve kolay yolda finanse edilebilir.

   Son yıllarda geliştirilen başka bütçe açığı geliştirilerek uyum programlarında kullanılmaktadır. 

Operasyonel açık: Faiz ödemelerinin parasal düzenlemesi kabul edilen bölümün harcamalardan düşülmesidir. Faiz ödemelerinin amortisman kısmına denk gelir. Yüksek enflasyon içerisinde olan ülkelerde operasyonel açık çok düşüktür.

Birincil Açık: Faiz ödemeleri dışındaki harcamalar ile gelirler arasındaki farktır. Kamu borçlarının karşılanmasında kullanılacak kaynaklar için önemli bir göstergedir.

   Çoğu gelişmekte olan ülkelerde kamu borçlarının önemli bir bölümü dış borçlara işaret etmektedir. Hükümetler döviz kuru üzerinde oynayarak bütçe açığının  GSYİH oranını değiştirebilirler. Değerlenmiş bir döviz kuru döviz üzerinde ödenen faizi yerli para cinsinden daha az göstererek bütçe açıklarını düşük olduğu izlenimi verilebilir.

   Reel ekonomi üzerindeki etki nakdi ödemeler ile değil, kaynaklar kamu sektörüne aktarıldığı andan itibaren ortaya çıkacaktır. Hükümet mal ve hizmet alımı yaptığı halde ödeme yapmayabilir. Nakit ile ölçülen bütçe açığının ekonomi üzerinde talep etkisi  az hesaplanmış olacaktır.



Yapısal Uyum Sürecinde Maliye Politikası Seçenekleri

   IMF veya Dünya Bankası tarafından desteklenen programlarda en önemli kısım kamu kesiminin mali uyumu ile ilgilidir. Makroekonomik dengesizlik içerisinde olan ülkelerde, kamu maliyesi büyük boyutta dengesizlik içerisindedir. Bu programlar ülkelerin özgün koşullarını az dikkate alan genel-geçer çerçevede belirlendiğinden başlangıçta büyük ölçüde başarı sağlansa dahi genellikle başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Ekonomik yapıyı uyum öncesi daha kötü bir duruma getirmiştir. Mali Reformlara ilişkin konular dört temel başlık altında toplanır.

1- Mali Dengesizliğin ölçülmesi,
2- Mali uyum miktarı,
3- Mali uyum içeriği,
4- Reformların zamanlaması.



22 Nisan 2012 Pazar

Türkiyede Kamu Bankaları

   Türkiye'de devletin özel kesime kaynak aktarımında bulunabilmesi için kullandığı mekanizmalardan biride kamu bankalarıdır.

İktisat gerekçesi;
1- Tasarruf sahiplerinin ellerindeki fonları özel bankalara yatırabilmeleri için gereken güven ortamının sağlanması,
2- Piyasadaki malumat aksaklıkları nedeniyle bazı grupların bankacılık sisteminden fon temin edememesidir.

   Bu bankalar (KİT) Kamu iktisadi teşebbüsü olarak değerlendirmek mümkündür. Bu bankalar bir kamu iktisadi aracı olarak örgütlenmiştir.

   Birer iktisat politikası aracı olan kamu bankaları ilgili yasalara göre; Ziraat Bankası tarım kesimine kredi ve destek sağlaması, tarımsal tekniklerin geliştirilmesine olanak vermesidir. Halk Bankası KOBİ ve esnaf'a ucuz kredi ve destek vermesidir.


Türkiyede Devlet Yardımlarının Çerçevesi

   Devlet Yardımları Dört başlık altında toplanır.
1- Nakit Teşvikleri,
2- Vergisel Teşvikler,
3- Arsa Tahsisi,
4- Enerji Desteği

Nakit Teşvikler:
   Kaynak Kullanım Destekleme Primi (KKDP) ve Fon Kaynaklı Kredi (FKK) iki araçta oluşur.
   Karşılıksız hibe nitelikli teşvik olan KKDP 1985 ile 1991 arasında kullanılmıştır. Öncelikli sektörler Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) ve Kalkınma Öncelikli Yöreler KÖY lerdir.  Bu alanlara  KKDP yüksek oranda uygulanmış 1991 yılından sonra FKK ya dönüştürülmüştür. FKK 1995 yılından sonra kapsamı daraltılarak istisna olarak kullanılan bir araca çevrilmiştir. KOBİ, Ar-Ge sınırlı alanlara kaynaklara tahsis edilebilir duruma gelmiştir.

Vergisel Teşvikler:
1- Yatırım indirimi
2- Gümrük Vergisi
3- Toplu Konut Fonu İstisnası,
4- Katma Değer Vergisi İstisnası,
5- Vergi Resim Harç İstisnası oluşmaktadır.

   Yatırım dönemi dahil beş yıl gelir ve kurumlar vergisiden muafiyet ve daha sonraki yıllarda bu vergilerden istihdam durumuna göre %40-50 indirim, işçiden kesilen vergilerin iki yıl gecikme ile ödemesi, işçiden alınan SSK işveren hissesi Hazine tarafından karşılanması biçiminde olabilmektedir.

Bedelsiz Arazi Tahsisi ve Enerji Desteği:
   Belirli bölgelerde KOBİ'ler dahil yatırım teşvik belgesi kapsamında kullanılacak elektrik bedeli kademeli olarak 3 yıl süre ile indirimli uygulanması, ilk yılda fatura bedelinin %50 si, sonraki iki yılda %40 ve %25 oranlarında indirim uygulanması öngörülmektedir.

   KÖY ve OSB de asgari on kişilik istihdam öngörülen teşvik belgeli yatırımlara Hazine ait arazi ve  arsaların mülkiyeti bedelsiz olarak devredilecektir.

Avrupa Birliği Devlet Yardımlarının Çerçevesi

    Devlet Yardımlarının belirlenmesinde Avrupa Komisyonuna önemli yetkiler verilmiştir. Komisyon yetkisini kullanırken; 
1- Firmanın büyüklüğü, 
2- Faaliyet gösterdiği bölge
3- Sanayi kolu
4- Yardımın amacı gibi bazı yaklaşımlar getirilmiştir. 

   Geniş yetkiye sahip olduğundan yetkinin saydam bir şekilde kullanıldığını ispat etmek üzere otoriteler ve firmaların yasal pozisyonlarını görmeleri için kamuoyuna açıklamaktadır.

Bölgesel Yardımlar:
Ciddi işsizliğin olduğu bölgelere yapılacak yardımlardır. Düşük yaşam standardı AB ortalamasına göre tespit edilecektir.

Yatay Yardımlar:
Herhangi bir sanayi yada bölgede yaşanan sorunlara ilişkindir. Bunlar KOBİ'ler, AR-GE , çevrenin korunması, istihdam, az gelişmiş kent merkezleri, meslek edindirmeye verilen yardımları kapsar.

Sektörel Yardımlar:
Spesifik sanayilere yapılan yardımları kapsar. Ciddi ekonomik sorunlar yaşamış hassas sektörlere yapılacak yardımlardır. Bu sektörler kömür, demir, yapay iplik, motorlu taşıtlar, gemi yapımıdır. Diğer yardımlara göre kısıtlayıcı kurallara bağlanmış ve yardımların tek tek bildirim zorunluluğu getirilmiştir.


Avrupa Birliğinde Devlet Yardımları

   Büyük ölçüde bölgesel kalkınmışlık farklarının azaltılmasına yöneliktir. Bu yardımların %70 nakit olarak yapılmaktadır. Önemli bir bölümü ortalamanın altında refah düzeyinde olan bölgelere yapılmaktadır.  Bu bölgelerde ekonomik-sosyal açıdan gelişmelerini sağlamak, mesleki eğitim ve istihdam yaratmak gibi bölgesel gelir farklılıklarını azaltacak alanlara yapılmaktadır.

    Devlet yardımları Birlik bütçesinde yapılan yardımlarla sınırlı değil, ulusal imkanlarla sağlanan yardımlar da buna dahil edilmektedir.  Ancak devlet tarafından verilecek yardımlar rekabet avantajı sağlayacak biçimde verilmesi üye ülkeler arasındaki rekabeti bozucu  etki yaratacağından söz konusu yardımların düzenlenmesi hedeflenmektedir.

   Bu düzenlemelere göre üye ülkelere uygulamaya geçmeden önce planladıkları devlet yardımlarını Komisyona bildirmek zorundadır. Komisyon yardımın istisna grubuna girip girmediğini , girmiyorsa iptal edilmesini veya değiştirilmesini karara bağlama yetkisi vardır.


Bütçe Kısıtı Altında Kamu Yatırımları ve Özel Yatırımlar

   Üç tür kamu harcamasından söz etmek mümkündür.


a- Özel sektöre doğrudan tüketim faydası sağlayan kamu harcamaları
b- Özel sektörün sunduğu mal ve hizmetlere doğrudan ikame olan hizmetlere yönelik harcamalar
c- Özel sektör yatırımlarını tamamlayıcı harcamalar


   Gelişmekte olan ülkelerde kamu yatırımlarının yeniden yapılandırılma süreci enerji, ulaşım, haberleşme, sağlık  ve eğitim gibi temel hizmet alanlarından yapılan yatırımların korunması biçiminde olmuştur.


   İmalat ve madencilik alanındaki yatırımlar azaltılmış ve çoğunlukla özel sektöre devredilmiştir.

Kamu Açıklarının Döviz Kuru Üzerinden Etkisi

     Kamu açıklarının finansal piyasa yoluyla özel yatırımları etkilemesinin diğer bir yolu döviz kurudur. Yüksek kamu açıkları ve değerlenmiş döviz kuru yabancı finansman devam ettiği süre zarfında devam edebilir.  Ulusal para değer kazandığında ihracata yönelik kesim olumsuz etkilenir, ithal ikamesine yönelik sanayiler korunur.  Bir süre sonra hükümet devalüasyon yapmak zorunda kalır.

Devalüasyonun Etkisi:
Bir kaç  kanaldan özel yatırımları etkiler.
1- Sermaye mallarının reel arz fiyatlarını etkiler.
2- Sermaye malları ile üretimde kullanılan ithal girdilerin reel fiyatlarını etkiler.
3- Ücretleri etkiler bununla birlikte karlılık ve yatırımları etkiler.
4- reel gelirleri etkileyerek yurt içi üretime olan talebi değiştirir.

   Devalüasyonun özel yatırımlar üzerindeki kısa ve uzun dönem etkisi ters yönlü olabilir. Kısa dönemde ithal sermaye malları ve girdi fiyatlarında dolayı artan maliyet negatif etki yaratır. Uzun dönemde yaratılan bu etki pozitife döner.

   Uzun dönemde artan rekabetten dolayı ihracatın artması özel yatırımları teşvik edebilir. Makroekonomik çerçeveden bakılırsa devalüasyonun amacı dış ticaret dengesizliklerini düzeltmekse, veri üretim düzeyinde talep düşürmek zorundadır. 

   Yapılan çalışmalarda devalüasyon uzun dönemde olumlu etkisi kısa dönemde daraltıcı etkisinde fazla olduğu göstermektedir.  Bu çalışmalar sonucunda özel yatırımlardaki düşüşün bir kısmı değişen göreli fiyatlara uyum sürecindeki geçiş maliyetlerinden kaynaklanmaktadır.

31 Mart 2012 Cumartesi

Sigorta primi işveren hissesi desteği

    4447 Sayılı Kanunun geçici 10 ncu maddesinde öngörülen sigorta prim işveren destek hissesinde maddede yer alan şartlara uygun firmalar yararlanır.
Ortalama sigorta sayısı sigortalının işe başladığı işyerinde işe giriş tarihinden önceki altı ayda sosyal güvenlik kurumuna bildirilmiş olan toplam sigortalı sayısı üzerinden hesaplanır.
Ortalama sigortalı sayısı küsuratlı çıkması halinde 0,01 ile 0,49 arası 0 (sıfır) 0,50 ile 0,99 arası tama iblağ edilecektir.
(B) sigortalısının  (A) Limited şirketinde 20/03/2011 tarihinde işe alındığı varsayılırsa, konu işyerinde önceki altı aylık ortalama sigortalı sayısı aşağıdaki tabloda gösterildiği gibi,


                                               
Toplam Sigortalı sayısı : 6+3+3+5+5+6= 28
Ortalama sigortalı sayısı (önceki altı aya itibariyle)  28/6= 4,6  buda 5 tamamlanır. 0,50 ile 0,99  aralığına tekabül ettiği için.


4447 Sayılı Kanunun 10 ncu maddesine göre firma 6 ve üzeri sigortalı çalıştırdığı aylarda destekten yararlanabilecektir.


(A) Anonim Şirketine 2011 Nisanda (A) sigortalısı 2011 Mayısda (B) ve (C) sigortalılarının alındığı düşünülürse ve şirkette altı aylık önceki dönemlerde çalışan sayısı aşağıdaki gibi ise;




2011 Nisanda alınan (A) sigortalısı için;
1+2+1+2+1+1=8 ise 8/6 = 1,33 buda 1'e tekabül edecektir.


2011 Mayısda alınan (B) ve (C) sigortalıları için;
2+1+2+1+2+1=9 ise 9/6 = 1,5 buda 2'ye tekabül edecektir.


1- (A) sigortalısından dolayı bir sigortalıya ilave;
2- (B) ve (C) sigortalılarından dolayı iki sigortalı ilave çalıştırılmaları halinde yararlanılabilecektir.


Aşağıdaki tabloda gösterildiği gibi çalışan sayısı;



ise bu durumda destekten yararlanacak sigortalılar aşağıdaki gibi olacaktır.

11 Şubat 2012 Cumartesi

Denk Bütçe Kuralı

    Harcama ve vergilerin eşit olması sonucunda borçlanmaya izin verilmemesidir. Altın kural olarak adlandırılan diğer bir anlamda gelirler ile tüketim harcamalarının eşit olması borçlanmaya sadece yatırım finansmanı için izin verilmesidir. 

Uzun dönemde para arzı ve faiz oranı sabit olacak ve fiyatlarda hareket olmayacaktır.  Devlet iç borçlanma senetleri (DİBS) ile borçlanma mümkün olmadığında kamu harcamalarının tamamı vergiler ile finanse edilecektir.  

Diğer kurallar sabit olduğunda para politikası kuralı maliye politikası kuralına bağlanmış olacaktır.  Bunun sonucunda KKBG ile GSYİH oranı sıfır (0) olacak. Maliye politikası araçları tam istihdam bütçe denkliğini sağlayacak şekilde tasarlanacaktır.

8 Şubat 2012 Çarşamba

Senyoraj ve Tanzi Etkisi

          Hazinenin Merkez Bankasına iç borçlanma senetlerini satması anlamına gelir. Ayrıca Kamu geliri açısından buna senyoraj denir. Üçüncü bir tanım ise Merkez Bankasının para basmadaki gücünü kullanarak elde ettiği gelir olarak da tanımlanır. 

Büyüyen bir ekonomide para arzının artmaması risk doğuracaktır. Dolayısıyla para basımı kaçınılmaz olacaktır. Devlet bu yolla gelir elde edecektir. Para basımının olması ayrıca büyüyen ekonomide enflasyonun artmasını engelleyecektir. Dikkat edilecek bir nokta para basılarak gelir elde edilmesinin üst sınırı vardır. Bu eşik aşıldığında genişleme fiyatlara yansıyacaktır. Bu durum tanzi etkisi ile açıklanabilir. Tanzi etkisi ise devletin elde ettiği gelirlerde bu eşikten sonra azalma olacak ve net gelirde kayıplar yaşanmaya başlayacaktır. 

Enflasyonun kamu gelirleri üzerindeki aşınmayı hesaplamak için Tanzi etkisi üzerinden hesaplama yapılacak bu hesaplamada da vergi tahsilatında meydana gelecek ortalama geçikme ile aylık ortalama enflasyon oranı ilişkilendirilmelidir. Bu durumda gerçek kayıp bulunacaktır.

Sterilizasyon

             Merkez Bankasının açık piyasa işlemlerini kullanmasına sterilizasyon denir. Merkez bankası kamu sektörü için aldığı kredilerin bir kısmını özel sektöre aktarmaktadır.  Hazineye iç borçlanma senetleri ile kredi verir aynı zamanda özel kesimin elinde bulunan senetleri alarak para arzını kontrol etmektedir. Bankaların reeskont yoluyla borçlanma yoluna giderken Merkez Bankası buna müdahalede bulunmaz, nedeni ise kredi imkanlarının dağıtılması önlemek istemez. Piyasada aşırı para artışını önlemek ve müdahale etmek için devlet iç borçlanma senedi satarak piyasadan para çekebilir.

2 Şubat 2012 Perşembe

USB Belleklerden silinmeyen dosyalar

       USB tokenlerden yada harici disk lerde kopyalama sırasında oluşan hatalar sonrasında dosyaların command promptan silme işlemi yapılmasına rağmen dosyaların silinememesi sorunu aşağıdaki şekilde çözebildim.



başlat/çalıştır/cmd yazın.. ve açılacak dos penceresine chkdsk/r x: yazın (buradaki x i siz harici hddnizin harfini / yada usb tokenin aldığı harfi yazın..) entere basarak chkdsk hizmetini çalıştırın. İşlem bitince silinmeyen dosyalarımızın başarıyla silindiği gözlemlendi.

1 Şubat 2012 Çarşamba

System.BadImageFormatException: Could not load file or assembly

            32 bit sistemlerde dll derlendiğinde 32 bit sistemde çalışır ancak bu dll 64 bit sistemde çalışması için 64 bit sistemde yeniden derlenmesi gerekir. ISS üzerinde kullanılıyor ise IIS 64 bit den 32 bit çevirilerek geçici çözüm sağlanır.


Derleme esnasında ise Any CPU seçimi yapılarak derleme sorun çözümlenir.



Referans Linkler: